28 Ekim 2009 Çarşamba

Rezalet: Galatasaray-2-1-Bucaspor.

Şurda belirttiğim gibi dersanede olduğum için maçın büyük bölümüni izleyemedim. Eve geldiğim sırada 70. dakikaydı ve kablo tv gel-git yapıyordu. Ama kör-topal birkaç yorumum var.

  • Aydın geçen sezonki, Skibbe'li Galatasaray'daki Aydın değil. Futbolunda büyük gerileme var. Kendine gelmesi lazım
  • Barış Özbek'i sadece iki pozisyonda gördüm, onda da Dinamo Bükreş maçından sonra dediğim şey aklıma geldi, Barış futboldan kopmuş..
  • Yine mi Kazma Caner ya, yine mi!? Yeter artık, görmek istemiyorum o adamı bu formayla! Buca sağ kanattan atak geliştiriyor, gözüm Caner'i arıyor, Caner ortada yok.. Sonra golün tekrarında görüyorum ki Caner ceza sahasında geziniyor. Volkan gitti Caner geldi işi başından beri canımı sıkıyordu. Ama bir Alparslanımız var ulan! Gelme Caner! Git!
  • Elano'nun kırmızı kart pozisyonunu görmedim ama dinledim.. Böyle saçma bir şey olamaz. Şimdi bakıyoruz ki üç gün içinde hücumdaki kadro derinliğimiz birden yalan oldu.. Keita-Baros-Elano yok. Arda moralsiz-formsuz-uykusuz. Peki kim oynayacak? Bence solda Serdar sağda Aydın ortada Kewell ilerde Nonda oynasın.
  • Berkay'a yazık oldu be.. Elmacık kemiği darmadağın oldu çocuğun. Barış'ın o dirseği kasıtlı attığını zannetmiyorum ama kasıtlıysa eğer çok büyük ayıptır, çok büyük yanlıştır. Çünkü, biz Fenerbahçe değiliz.
  • Aykut'un performansı çok etkileyici.. Ben Aykut'u yedek kulübesinde tanıdım. O zaman küçük bir çocuktum. Aykut'un da yaşı pek büyük değildi. Ben televizyon başında o kulübede birimiz 18 birimiz 28 olduk. İyi ki varsın Aykut.
  • Savunma hattımız cidden çok kötü bence.. Gökhan Zan olmadı/tutmadı. Emre Güngör'ün standardı belli, zaten de sakatlıktan kurtulamıyor. E bir de Caner Erkin var. Alt yapıdan hiç mi stoper, hiç mi sol bek yetişmiyor? Galatasatay bu adama muhtaç mı? Ne olur alın gidin geri bırakın bu adamı, parasını ben vericem.
  • Linderoth tam ben geldiğim sırada oyundan çıktı. Ama Linderoth'u sahayı sedyeyle değil yürüyerek terkederken görmek güzel.
  • Kewell forvet olmuş, çok da iyi olmuş.

İşte bu 15 dakikadan gözüme çarpanlar bunlar.. Galatasaray iyi yola değil. Arda hiç değil. Emre Belözoğlu ve Hakan Şükür abilerinin, Fatih hocasının yolunda gidip onlar gibi olursa çok yazık olur.

Sarı-Kırmızıyla kalın. Sevgiyle kalın.

Edit: Gel Gidersin'den bir özet indirip seyrettim. İlk yarı o kadar kötü değilmişiz. Ama benim izlediğim bölümde Bucaspor, İzmir Amatör Küme'den bir takımla hazırlık maçı yapıyor gibiydi.

27 Ekim 2009 Salı

Santrfor?

Derbi geldi geçti, kaybedilen üç puan zerre sikimde değil ama Fenerbahçe'nin stadyumundaki cezasız kalan terörizm gerçekten üzücü, yazık. Galatasaray Antrenman blogunda da bu konu hakkında çok güzel bir yazı yazılmış, benim kelimelerle ifade edemediklerim yazılmış. ''Yapılan Yanına Kalır, Üstüne Giden Cezalandırılır.''
* * *
Şimdi bunlardan sıyrılıp önümüzdeki maçlara bakacak olursak, doldurulmayı bekleyen bir birinci santrfor boşluğu var. Şimdi aklımdaki çözümleri sıralayacağım.
1. Elano.

Bugüne kadar Galatasaray'da çok başarılı bir tablo çizmedi Elano. Ama son maç hariç bir iyiye gidiş gözlemliyorum onda. Yeterince yetenekli bir futbolcu, rakip yarı sahanın her bölgesinde oynayabileceğini biliyorum. Üstelik de 9 numara oraya çok yakışır.
2. Kewell.

Santrfor için en az Elano kadar kadar güvendiğim bir isim de Harry Kewell'dır. Gerekirse kaleye geçecektir o. Bunu kendi söylemişti geçen sezon. Ve eğer Baros takıma tam anlamıyla dönene kadar o bölgede Kewell görevlendirilirse, sol açıkta Serdar Eylik'i görmek isterim.
3. Nonda.

Şimdi diyeceksiniz ki takımda zaten oynayan bir santrfor varken, başka mevkilerin topçularını aday göstermişsin. Ama Nonda da yaşı 33'e dayadı ve Cl'de final oynayan Nonda değil. Üstelik bu sezon gördük ki, sonradan oyuna girerse skora gerçekten önemli katkıları oluyor. Yorgun savunmaya karşı harikalar yaratıyor. Eğer Nonda ikinci yarılarda giren oyuncu olmaya devam ederse krallığa koşabilir, koşuyor da nitekim.
4. Servet.

Şaka değil. Bu konuda ciddiyim. Servet'in son maçlarda gol atmaya Baros ve Nonda'dan daha çok niyeti vardı ve kabuğunu Ermenistan ve Trabzon maçlarında kırdı da. Kendisi stoper olduğu için bir forvet oyuncusuna yaptırmaması gerekeni, dolayısıyla bir forvet oyuncusunun yapması gerekenleri iyi bilir. Her ne kadar tekniği yeterli olmasa da en azından Baros'un değerlendiremediği karşı karşıya pozisyonları değerlendirebilir. Ama Emre Güngör'ün çim ve tribünü birlikte alınca bağlarının kopması, ve Kaptan Emre'nin geçmek bilmeyen sakatlığı yüzünden bu düşüncem de fanteziden öteye gidemez.

Neyse, önümüzdeki maçlara bakıcaz.

Derbinin Ardından..

KADİKÖY PSİKOLOJİSİ
Turkcell Süper Lig'de 10. haftayı tamamladık ve derbi geride kaldı. Bu sene de her sene olduğu gibi sonuç değişmedi ve Fenerbahçe, Galatasaray'ı yenmeyi başardı. Maçtan çok, karşılaşma öncesi sahada ısınma sırasında oyuncuların birbirine girmesi geceye damgasını vurdu. Bu çirkin olaylar iki takıma da hiç yakışmadı. Arda Turan ve Galatasaraylı oyuncular ısınırken, Fenerbahçe'nin yeni oyuncusu Cristian'ın Arda'yı itmesiyle başlayan kavga, diğer oyuncuların da birbirine girmesi ile bir arbedeye dönüştü. Maç öncesi Cristian, Arda ve Bilica'ya ceza verilmesi ve maçta oynamaması gerekiyordu ama her zaman olduğu gibi Türkiye'de bir şeylerin üstü sürekli örtülüyor. Yardımcı hakemin kafasının yarılması da bir başka vahim boyuttu. Maç başlamadan bitebilirdi ama Bünyamin Gezer çıkıp maçı yönetti.

AYNI HATA İKİ KERE YAPILMAZ!

Karşılaşma çok yüksek bir tempoda başlamadı. Daum'un Semih ve Güiza'yı yanında oturtup, Kazım'a ileri uçta görev vermesi ilginçti. Her ne kadar Güiza ve Semih maça hazır değillerse de o zaman niye yanında oturuyor diye adama sorarlar. Maçın hemen başında Baros'un sakatlanması Galatasaray için bir şok oldu. Nonda'nın oyuna girmesi Galatasaray'ın hücum organizasyonlarında ağır kalmasına neden oldu. Fenerbahçe ofsayt kokan bir pozisyonda 1-0 öne geçti. Vederson'un topa vurduğu anda topun üstünden atlayan Roberto Carlos ofsayt pozisyonunda ve aktif alan içindeydi. Bu golün geçerli olmaması gerekirdi. Galatasaray'da en kötü performans gösteren oyunculardan biri kaleci Leo Franco oldu. İlk yarıda kısa düşen bir topuna Alex çok güzel vurdu ama Arjantinli kaleci bunu güçlükle kornere çeldi. Aynı hatayı ikinci yarı yine yapan Leo Franco bu sefer penaltıya neden oldu ve topu ağlarında gördü.

ARDA KAPTANLIĞI TAŞIYAMIYOR!

Galatasaray'da defansta oynayan Gökhan, Servet ve Hakan çok ağırlar ve onlara inanılmaz bir yük biniyor. Bu yüzden de rakip farketmeden Galatasaray herkese inanılmaz pozisyonlar veriyor. Çünkü defansa yardıma sadece Mustafa Sarp geliyor. Onun da kapasitesi belli bir yere kadar. Orta alanda oynayan Ayhan'da inanılmaz bir düşüş var. Keita ise bu maçta bal yapmayan arı gibiydi. Belki çok çalıştı ama Roberto Carlos'un pozisyonunda her ne kadar tahrik olsa bile oyundan atılacak o hareketi yapmamalıydı. Galatasaray 2-1'i bulmuş ve Fenerbahçe'yi kendi yarı alanına hapsetmişti ve daha maçın bitmesine 15 dakika vardı. Belki Galatasaray 2-2'yi bulacaktı. Keita oyundan atılarak, bir çuval inciri berbat etti. Fildişi Sahilli oyuncu sinirli yapısı ile dikkat çekiyor. Geçtiğimiz maçlarda da buna benzer hareketler yapmış ve oyundan atılmamıştı. Birilerinin Keita'nın kulağını çekmesi gerekiyor. Kaptan Arda'ya gelince, onda da inanılmaz bir düşüş var ve sinirli hareketleri takıma olumsuz yansıyor. Kaptanlık olgusunu tam kavrayamamış gibi ama suç onda değil onu Galatasaray'a kaptan yapanlarda...

GALATASARAY'IN MAKUS TALİHİ!

Sonuçta Galatasaray, Kadıköy'deki makus talihini yenemedi. Bu sefer yapabilirdi, Fenerbahçe'yi yenebilirdi. Rijkaard ve Neeskens gibi hocaların var ama yine de Fenerbahçe'yi geçecek formülü bulamıyorsun Bu maçın belki de en ilginç ayrıntısı. Rijkaard ve ekibi bu tip maçları kazandıramadıktan sonra Türkiye'de ne işi var?? Galatasaray bu oyuncu kadrosu ve teknik kadro ile Fenerbahçe'yi Kadıköy'de yenemiyorsa uzun yıllar daha yenemeyecektir. Fenerbahçe belki de bu sezon Kadıköy'deki en kötü futbolu oynadı ama Galatasaray'ın Kadıköy fobisi yine kötü Fenerbahçe'nin zafer kazanmasına neden oldu.

Saraçoğlu Teröristleri.














İki kişiye 55 bin 6 kişi dalmak ne kadar kolay.

25 Ekim 2009 Pazar

Saraçoğlu Terörü: Fenerbahçe-3-1-Galatasaray.

Saraçoğlunda her sene oluyor bu.
Kalecimizin gözüne lazer ışığı tutuluyor, Galatasaraylıların sevmediği bilinen futbolcular net bir provokasyon içinde.
Saraçoğlundaki her maçta bu oluyor. Fenerbahçe taraftarı insanlıktan haberdar olmadığı için dünyanın en büyük derbilerinden biri meydan savaşı havasında geçiyor.
Çok yazık. Türkiye'nin hali içler acısı.

Türkiye'de Hayat İki Gündür.

Ve bugün o günlerden biri, bugün Kadıköy'deki 10 yıllık galibiyet hasretimizin biteceği gün.

Yürüyoruz Sessiz Ve Kederli
Nevizade Geceleri
İnletiyoruz Hep Çıkışında
İstiklal Caddesi'ni..

23 Ekim 2009 Cuma

Sadece Galatasaray: Galatasaray-4-1-Dinamo Bükreş.

Galip gelinen maçtan sonra nazar değdirmemek adına pek fazla konuşmak istemiyorum ama yine diyecek bir şeylerim var;

  • Caner hala Kazma Caner. 90 dakika boyunca adamın sadece bir olumlu hareketi vardı.
  • Herkes her zamankinden daha iyiydi.
  • Savaşkan Sabri'ye Rijkaard'ın sihirli değneği değdi ve tekniği katlandı. Attığı paslar doğru yere gidiyor artık, üstelik top tekniği de gelişti, güzel çalımlar atıyor, topla iyi oynuyor.
  • Küçük kaptanımız Uğur'un sezon boyunca sergilediği en iyi performanstı. Ayhan çıktıktan sonra pazubandını da taktı.
  • Aydın girer girmez skoru etkiledi ama her maçta olduğu gibi yine silikti. Ah topu ayağından açmasa, ah biraz da güçlü olsa, yere düşmese, efsane olacak.
  • Keita-Kewell-Nonda. Üçü de performansının zirvesinde.
  • Gelelim en önemli noktaya.. Sezon başından itibaren Barış'ı incelersek, ilk maçlarında kafa golleri atıp takımı ateşleyen isim olduğunu görüyoruz.. Sonra Rijkaard'la kapışma, ardından birkaç maç kadroya girememe, yedek kulübesinde herkes eğlenirlen somurtmaklar.. Ve bugün de attığı şut farkla auta gidince dalga geçtiler adamla.. Takımın sevilmeyeni Barış mı oldu yoksa.. Ekürisi de aylardır Almanya'da tedavideydi, yeni döndü. Umarım televizyonda gördüklerim yanılsamadan ibarettir ve böyle bir durum yoktur. Takıma bakıyoruz ki, bir buçuk sene sakat kalan Uğur mental olarak futboldan kopmamış, sakatlık sonrası ilk maçından bugüne kadar belli bir çizginin üstünde oynamış, ayağı kırılan Servet daha azimli dönmüş, geçen sene 'bitti' denen, 'çürük', 'müzmin sakat' denen Nonda kafasında futbolu bitirmemiş, süper bir dönüş yapmış.. Ama Barış bu formasız günlerinden sonra dağılma sürecine girmiş, top ayağına yakışmaz olmuş. Kafada bitmiş Barış.. Geçen seneki Bülent Korkmaz'ın takımındaki Hasan Şaş'ı görüyorum şu an Barış'ta.. Top kayıpları, mevki belirsizliği, isabetsiz paslar.. Çok kötü bir görüntü çiziyor. Ama dediğim gibi, eğer kulübe, onun şutuyla alay ediyorsa gerçekten, çok büyük problem var demektir. O an görüntüde kaptan Arda, yıldızımız Keita, 'yedek' Aykut ve Sabri vardı.. Umarım gerçekten başka bir şeye gülüyorlardır, aslında takımda eksiksiz bir bütünlük vardır, takıma bir 'Barış' havası hakimdir.

Not: Sabri bile gülüyodu lan.. Auta giden topa..

19 Ekim 2009 Pazartesi

Zaaflara Devam...

Ali Sami Yen'de nefesleri kesen, mücadelesi üst düzeyde, müthiş hücum oyunlarının olduğu, yedi gollü muhteşem bir maç demeyi hayal ederdim açıkçası. Ama öyle değil, ortaya çıkan yedi golde aslan payı takım savunmalarının. İki tane kötü savunma takımının oynadığı zayıf bir maç oldu. Daha da gol olurdu, eğer iki takımdan biri orta sahadaki kör dövüşünden kurtulup daha organize oynamayı başarabilseydi.

Galatasaray, Rijkaard’ın ne olursa olsun yerden oynayın talimatını uyguluyor. Çok güzel; tüm büyük takımların yaptığı gibi topu yerden, paslaşarak çıkarmaya çalışıyor Galatasaray fakat bir sorun var ki, o da orta sahada defansın önünde oynayan ikilisi Ayhan ve Mustafa Sarp’ın topla oynama yeteneklerinin az olması, üstüne üstlük hızlı düşünemeyip oyunu da yavaş kurması. Oysa Galatasaray, karşı savunmayı hazırlıksız yakaladığında, hızlı oynamayı başardığında korkulacak bir takım oluyor. İkinci gol haricinde de hızlı kanat organizasyonları ile golleri buldular. Orta sahadaki ikili (kim olduğu fark etmez Mehmet Topal da olabilir) daha hızlı düşünmeli, daha sade oynamalılar. Hücuma katkıları ise arkadan yapacakları boş koşularla olmalı. Trabzonspor, önde bastığı her an tehlikeli oldu hatta goller buldu. Zaten geri dönmeyen bir dörtlü var Galatasaray'da, birde ileri çıkamadıkları zaman daha da hazırlıksız yakalanıyorlar ve bol pozisyon veriyorlar. Şu an için çözülmesi gereken en önemli sorun bu. Tempolarını da artırmaları gerekiyor ama zaten bu sorun ortadan kalktığında daha tempolu bir takım olacaklardır.

Hakan Balta’da bir sorun var, çok aksıyor. Fizik olarak, mental olarak hazır değil. Sol bekte büyük sorunlar yaşadı Galatasaray. Trabzonspor’da ise Colman sahanın yıldızıydı, her yerdeydi. Emeklerine yazık oldu gerçekten. Haftaya Galatasaray’ın işi zor. Kaybetmiş bir Fenerbahçe, daha hırslı olacaktır. Eğer onlara karşı da basit ve yavaş oynarlarsa ortaya değişik sonuçlar çıkabilir.

18 Ekim 2009 Pazar

İnandık: Galatasaray-4-3-Trabzonspor.


Ankaragücü maçında bu kadar gerilmemiştim.
  • 7 haftadır durmaksızın oynayan Mustafa Sarp ve milli maçtan gelen Ayhan maçın 'yorgun' isimleriydi. Yine de iyi oynadılar, ilk yarı ikisi de iyiydi. Ayhan ikinci yarıya kötü başladı, golde hatası vardı. ''Mal Ayhan'' dedim.
  • Mustafa'nın Trabzonluyu düşürdüğü pozisyon bence penaltıydı. Hakem taraflı bir görüntü çizmese de başarısızdı, kötü bir yönetim gösterdi.
  • Arda için iyi zamanlar değil. İkinci yarının ortalarından sonra çok kötü oynadı. Kendine gelmesi lazım, yoksa sen kaptan da olsan, 10 numara da olsan, Arda da olsan, kulübe yolu görünür.
  • Güvendiğim dağ olan Hakan Balta da ikinci yarıdan sonra durdu. Kademelere en iyi giren Hakan, olması gereken zamanda, olması gereken yerde değildi. Şaşırdım.
  • Keita standardından asla kopmuyor, bugün de göz doldurdu, ama pasları ve son vuruşları yerinde değildi.
  • Baros iyi bir toparlanma sürecinde. Eskisinden farklı olarak mücadeleye giriyor, topa sahip olmayı istiyor. Kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonları da değerlendirebilse çok güzel olacak.


  • Sakatlıktan çıkan Gökhan beklediğimden iyiydi. Servet de işini iyi yapan bir futbolcu, ama attığı golden sonra lakayt oynamaya başladı ve birkaç kez adamını kaçırdı.
  • Takımın en savaşkan futbolcusu Sabri. Asla yorulmadan her topa koşuyor, almak için elinden geleni yapıyor. Ve görünüşe göre tüm hayatını merdivenlerde bırakıyor. Tekmeye kafa atacak özveride. Herkes bu adamla alay ediyor ama Galatasaray ruhu Sabri'dir.
  • Colman'ın attığı gol çok şıktı. Leo Franco'nun hatası da olsa iyi goldü.
  • Aydın hala yokları oynuyor.
  • 60-70'ten sonra bir Baros-Nonda değişikliği arıyor gözlerimiz. İşin garibi Baros'un gözleri de arıyor.
  • Şimdi çubuklu tosunlarla puan farkımız ikiye düştü, haftaya da yıllar sonra güzel bir deplasman galibiyeti alıp koltuğumuza şöyle bir kurulsak keşke.

Ki zaten, biz Kadıköy'de Fener'i yeniyor diye sevmedik ki ulan!..

17 Ekim 2009 Cumartesi

Başarısızlık Mutluluğumuz Oldu
Milli Takım, Ermenistan maçı ile birlikte Dünya Kupası 2010 Avrupa Elemeleri'ni noktaladı. Ne yazık ki yazın futbol şöleni yaşanacak ama Milli Takım Dünya Kupası'nda olmayacak. Dünya Kupaları'na niye bu kadar uzağız. En son 2002'de gittik, üçüncü olduk; ama 2006'da yoktuk 2010'da da yokuz. Yazık değil mi, futbolu çok seven bu millete... Bunun sorumlusu sadece Fatih Terim mi? Hayır tabii ki değil. Futbolcular da biraz düşünmeli bu kadar istikrarsız olmaya hakları var mı... Her şey bittikten sonra gol atıp, hocana gitmeyeceksin.Milli Takım, Dünya Kupası'na gidemedi ve baş sorumlu her zamanki gibi en ufak başarısızlıkta teknik adam oluyor. Artık bundan kurtulmamız gerek. Yoksa "biz ekol olacağız" diyemeyiz . İstikrarı yakalamak için başarısız da olsan hocanla devem edeceksin. Elbet istikrarı yakalayacaksındır.Başta Ferguson olmak üzere birçok örnek vermekten bıkmış durumda değil miyiz acaba? Ersun Yanal yönetimindeki Milli Takım çok iyi sonuçlar alıyordu. Güzel de oyun oynuyordu. Sonra birden ortaya çıkan Hakan Şükür sorunu ve gelen kötü sonuçlar Ersun Yanal'ın Milli Takım'dan kopmasına neden oldu. Orda da istikrarı sağlayamamıştık. Bu günlerde hocanın ayrılması ile birlikte basında öne çıkan isimler var. Kim bunlar; Ertuğrul Sağlam, Hakan Şükür, Bülent Uygun ve Şenol Güneş hangisi gelse Milli Takım Fatih Terim'in elindekinden iyi olmayacak. Federasyonun düşündüğü yabancı hoca, Türk teknik adamlara göre belki daha iyi bir çözüm ama bu saatte kimi bulacaksın da getireceksin. Ünlü bir hocayı da getiremiyorsan, sırf yabancı hoca olsun mantığı ile Milli Takım'ın başına adam geçiremezsin. Yeni gelecek yabancı hocanın Milli Takım'ı çözmesi de hemen olacak iş değil. Bu süreçte çok sıkıntılı zamanlar yaşanabilir. Bizim yapımız bunu kaldıracak durumda değil. Yani kısacası Terim'in gitmesi bir çözüm değil, aslında çözümsüzlük.Fatih Terim'in düşmanları olabilir ama başkalarının başarısızlığı ile sevinen insanlar olduğu sürece genelde başarısızlığa mahkumuz demektir. Artık başkalarının başarısızlığında zafer kazanmış gibi sevineceğimize, biz başarı kazanmak için ortaya somut bir şeyler koymalıyız. Fatih Terim'in ortaya koyduğu bir sürü somut şey vardı. UEFA Kupası, Avrupa'da Fiorentina ve Milan gibi köklü kulüplerin başına geçmesi (adamı bu takımların başına boşuna geçirmezler) ve Milli Takım ile yaşadığı başarılar. Terim'in başarısızlığa hakkı var ama onun başarısızlığından mutlu olanlar acaba hayatlarında ne gibi başarılara imza attılar. Başarısız insanlar, başkalarının başarısızlığına sevinir. Başarı geldi mi, herkesin suratı güler, o mutluluğu paylaşır, önemli olan kötü günde ne yaptığındır. Görüyorum ki kötü günde çoğumuz düşene bir tekmede ben vurim diyor. Ne zaman başarılı oluruz derseniz... Bu gidişle... Kim mi gelsin? Bu soruya yanıt hem çok kolay hem de çok zor diyebileceğim şudur ki Fatih Terim gibi bir hocanın bu ülkede kredisi yoksa Rıdvan Dilmen'in Bülent Uygun'un Abdullah Avcı'nın ve diğer adı geçenlerin hiç kredisi yok...

İçimizden Biri: Orhun.

Bloga yeni bir arkadaş katıldı. Blogun konu yelpazesini genişleteceğine ve objektif yorumlarıyla yeni bir soluk getireceğine inanıyorum.
''Bundan böyle futbol adına yazılması gereken tüm doğruları, kapasitem doğrultusundaki düşüncelerimi, okuyucularla paylaşabilmek için hazırım. Burada diğer bloglarda olduğu gibi her takımdan yazmayacağım. Bloga sarı-kırmızı renklerin hakim olması bu kararımda etkili olmuştur. Umarım bu bu blogdan, sizlere önemli katkılar sağlayacak yorumlar yaparız.''

Hayırlı olsun.

Değerlendirilmeyen Yetenekler.


2000lerin ilk on yıllık dilimi de öyle böyle geldi ve geçiyor.. Bu yıllar içinde Galatasaray, biri altı haftalık geçici görevli Cevat Güler olmak üzere tam dokuz hocayla çalıştı, dört başkan gördü.
Bunları basitçe ayırayım dedim, 2000-2002 arası Lucescu dönemini ayrı tuttum, o kadroyu 90lardan saydım.
Fatih Terim-Hagi zamanları pek başarılı dönemler değildi. Terim zamanında çok topçu geldi, gitti, çok hatalar yapıldı, Galatasaray -bildiğim kadarıyla- daha önce hiç 13. olmamıştı. Hagi'nin dönemi ise daha iyiydi elbette. Concecaio gibi, Saidou gibi, Song gibi, Tomas gibi iyi hatırladığım, Necati gibi an azından iyi hatırlamak istediğim topçular o dönem geldi. Franck Ribery isminde bir futbolcu izledik, Fenerbahçe'yi 5 golle yendik, Türkiye Kupası'nı aldık.
Ardından gelen Alman Ekolü. Galatasatay'da her zaman bir Alman Ekolü vardı fakat 2005-2008 arası bu olay doruğa çıktı. Gerets'le ufaktan başladı ve Feldkamp-Skibbe yıllarında kulübün futbol kanadı iyice almanlaştı.
Bence baştan belliydi bu aşının tutmayacağı. Bu sezonlarda da şampiyonluk yaşadık ama yine de Galatasaray özlediğimiz 96-00 Galatasaray'ı olmadı hiç.
Bu yıllarda yardımcı antrenörler de Ümit Davala, Erdal Keser, Reinhard Stumpf gibi alman orjinli/ekolünü benimsemiş isimlerdi.
Bülent Hoca dönemini de buraya kattım çünkü Bülent Korkmaz'ın Michael Skibbe'den tek farkı Hasan Şaş ve Ümit Karan ısrarıydı.
Ve günümüz, Alman ekolünden Turuncu ekole, hatta özele indirgeyelim, Rijkaard felsefesine geçiş. İyi başladı. Fakat elbette uzun yıllar aynı mantaliteyle yönetilen takımın yeni düzene geçişi sancılı olacak.
* * *
Aklıma takılan isimler var bu yıllarda, gelen oynamayan, oynayıp verim alınamayan, verim alınmasına rağmen takıma ısınamayan, takıma ısınmasına rağmen gönderilen..
Muhammed Sarr'lardan, Klodian Duro'lardan Fatih Terim'in deneysel transferlerinden bahsetmek dahi istemiyorum burada, ki onlar başka yazıların konuları. (bkz: unutulan)
Feldkamp'ın da amacı belli olmayan transferleri oldu Gerets zamanında bir eski bir de yeni Okan gelmişti, şu gün yolda görsem tanımayacağım Ahmed Barusso geldi, manevi oğlusu Ismael Bouzid geldi. Carrusca geldi, iyiydi de, fakat sonra ısınamadı/sevmedi/sevilmedi, gitti. Üstüne üstlük bu takımdan Tolga Seyhan gibi bir adam ekmek yedi.
Ve de altyapıdan yetişip, sonra da kaybolup giden birçok isim var, Arda Turan-Uğur Uçar yaşlarında. Mülayim, Cafercan, Zafer gibi.
Ama bu isimlerden birine bir parantez açmak istiyorum.
Galatasaray'da Hakan Ünsal-Ergün Penbe ikilisinin misyonu tamamlandıktan sonra bir süre, Volkan Yaman'a kadar bir sol bek sıkıntısı oldu. Orhan Ak stoper bozmasıydı. Ve o günlerde Aydın Yılmaz'la beraber altyapıdan bir oyuncumuz a takıma çıktı, Ferhat Öztorun.
Ferhat sağlamdı, 17-18 yaşlarında bir futbolcu için çok güzel performanslar sergiliyordu, lakin bir maç oldu, ligin son maçlarından biri, şampiyonluk yolunda, yoldaki rakibimizle. 4-0 yenildik Fenerbahçe'ye ve Ferhat o maçta kötüydü. O denli ağır bir maçta Ferhat'ı oynatmak doğru mudur, yanlış mıdır tartışılası bir konu ama tartışılmayan bir gerçek var ki, Ferhat o maçtan sonra hızlı bir düşüşe geçti ve kayboldu. Daha sonra bir sezon kirada bir takımda oynadı, şimdi Trabzon'da.

* * *
Geçen sezon genç bir isim katıldı kadroya, gerçi çok genç değildi ama çocuk gibi suratı vardı, genç oyuncu havasındaydı hala. 1985 doğumlu Ferdi Elmas Türk futbolunda bugüne kadar rastlamadığım tarzda bir futbolcuydu. Wingerdı. Orta sahanın solunda oynamıyordu. Forvet üçlüsünün solu topçusuydu. Arda gibi düz hücum fubolcusu değil, Aydın gibi orta sahanın sağı/solu değildi. Harry Kewell'ın mevkidaşıydı. Yetenekliydi, yaratıcıydı. Kondüsyon eksikliğinin had safhada olduğu doğruydu, güçsüzdü. Ama üstüne düşülürse önemli bir futbolcu olurdu Ferdi'den. Üstelik bu sezonki 4-3-3 sisteminde, ileri üçlünün solu için biçilmiş kaftandı. Ama geçen sezon hiçbir maçta oynamadı, çoğu maçta kadroya giremedi. Böylelikle 23 yaşında bir futbolcunun bir yılı çalınmış oldu.

* * *
Tamamen kaybolmamış ama kaybedilme yolunda olan futbolcular da var, gözümüzün önünde.
Geçen sezon başında Alparslan Erdem ve Serkan Kurtuluş takıma katıldı. Performansları hiçbir zaman çok kişinin beklediği düzeyde olmadı ama bu düşük performanslar da maç eksiğinden kaynaklanıyordu. Önünde Hakan Balta ve Volkan Yaman olan Alparslan forma şansı bulamadı, Serkan ise geçen sezon boyu sorun yaşanan sağ bekte hiç düşünülmedi. Sabri'nin sakatlığında sağ bekte oynayan Linderoth da, Hasan Şaş da, Barış da uzun süreli sakatlıklar yaşadı. Ama Serkan hiç düşünmedi Skibbe amcam. Bu sezon da, ikisi de kadroya giremiyor yine. Volkan Yaman gönderildi, Alparslan 18'e giremiyor. Caner Erkin'in ilk onbirde oynadığı Galatasaray'da Volkan Yaman'ın takımdan gönderilmesi Alparslan Erdem'in 18e girememesi çok ilginç.

* * *
Ve son kaybedilme yolunda olan yetenekli gencimiz, Serdar Eylik. Ferdi gibi, left winger oynayan Serdar, Tobol maçından sonra kadroya giremedi. Üstelik görünüşe göre kondüsyon eksikliği de yoktu. Genç, yetenekli, zeki, yaratıcı ve güçlü bir futbolcunun kadroya girememesi de çok ilginç. İzlediğim Serdar'da büyük topçu olmak için gerekli her şey vardı.

13 Ekim 2009 Salı

Hell Yeah.

Sevgilimden dün ayrıldım, dedi CİMBOM'u seçtin..
Buluşacaktık seninle ama sen maça gittin..
İnkar etme artık bunu, onu benden çok sevdin.
Sevgililer günü otobüsteydin..
Kusura bakma sevgilim, evet CİMBOM'u seçtim..
Onun uğrunda her şeyi, gençliğimi feda ettim.
Sevgililer gününde de, CİMBOM'un peşindeydim.
GALATASARAY benim vazgeçilmezim..
Artık bunu biliyorsun, ve şimdi gidiyorsun. Ne diyeyim ki sevgilim senin canın sağ olsun..
Şimdi benim tek isteğim, CİMBOM Şampiyon olsun.
Kadıköy'de bu sene fenere koysun..

10 Ekim 2009 Cumartesi

Nerde Bu Adam?

2007'de gelmişti, forvet gibi, forvet arkası gibi oynuyordu.
Gençti, hırslıydı, çok koşuyordu, küçük hesaplara girmiyordu.
Sakat dendi, formsuz dendi, gidecek dendi.
Uzun zamandır ortada yok, ilk on sekizde değil tribünde bile yok.
Takım posterinde bile yok.
Yok.

Serkan Çalık.

4 Ekim 2009 Pazar

Yürüyoruz Sessiz Ve Kederli: Ankaragücü-3-0-Galatasaray.


  • Volkan Yaman'ın gitmesi taraftarı değilim demiştim. Geçen günler de bu söylemimde ne kadar haklı olduğumu gösteriyor. Bugün Caner'in arkasını Arda ve Hakan, ikisi toplayamadı. Öyle böyle hatalar değil. Sinir bozucu. Transfer teklifinin yapıldığı güne lanet ettim. Kazma Caner'in 11 başladığı maçta neden Alparslan Erdem'in süre alamadığını, ya da bir ön liberonun, bir Harry Kewell'ın stopere geçip, sol bekin Hakan Balta'yla doldurulmadığını biri bana açıklasın istiyorum. Çok istiyorum bunu.
  • Uzun yıllardır stoperlerimiz hep iyi oldu. Almaguerler, Tamaslar, Ismael Bouzidler gelmedi mi, geldi. Ama uzun süreler alan stoperlerimiz her zaman tecrübeli ve profesyoneldiler. Bugün de, her ne kadar biri başka bir mevkiden devşirilme olsa da stoperlerimiz iyiydi. Fakat gerek kendi saçmalıkları, gerekse başkalarının hataları savunmanın göbeğinde açık vermemize yetti. Hakan Caner'in arkasını toplayayım derken deplase oldu, Caner'e yapışık oynamak zorunda kaldı. Servet de gol sevdası yüzünden hiçbir zaman olması gereken yerde değildi, bir baktık Servet kornere gitmiş, kafa topuna gitmiş, dönememiş; bir baktık Servet rakip ceza sahasının gerisinde çalım atmaya çalışıyor. Bu görüntüler başlarda keyifliydi, ama bu çabalar sonuç vermeyince, üstelik de defanstaki dengeyi bozunca iyice çekilmez hale geldi. Hakan Caner'in hatalarını, Servet de kendi hatalarını tecrübeyle kapatmaya çalıştı.
  • Aydın 6-0 biten Netanya maçından sonra hızlı bir düşüşe girmişti. Bugün, o maçtan sonraki maçlardaki kadar kötü değildi ama yine beklediğim ve istediğim form düzeyine çıkamadı. Çok sert müdehalelerle karşılaştı, üstelik hakem de Ankaragücü'ne çok ''hoşgörülü'' (!) olunca gerginliğin ve sakatlığının da etkisiyle zayıf bir tablo çizdi. Son bölümlerde de oyundan çıkmak istediğini söyledi.
  • Peki acaba, neden kadroda A takım için yanıp tutuşan bir Serdar Eylik varken iki haftadır formsuz olan Harry Kewell'da ısrar edilir? Harry Kewell elbet bugün olmazsa yarın gerekli form düzeyine çıkacaktır, profesyoneldir. Ama arkada genç kan Serdar bekliyor, ligde süre alamıyor. Yazıktır. Yenileceksek de gençlerle yenilelim.
  • Bugüne kadar Rijkaard'ın sistemine sahip çıkanlardan biri bendim. Rıdvan Dilmen B planı falan şeklinde saçmalarken her fırsatta öyle düşünmediğimi, maçı kazananın futbolcu, kupayı kazandıranın sistem olduğunu söyledim. Ama sonuçta futbol bu, her maç, her dakika aynı top oynanacak diye bir şey yok. Maçı çevirmek için çift santrfora dönülebilirdi. hiç olmadı Servet oyundan çıkarılıp 3-6-1'e dönülebilirdi. Kendisi savunmaya pek yardımcı değildi nitekim. Ama Rijkaard amcanın bir bildiği vardır elbet diyerek kendimi avutmaya devam ediyorum, onun da 47. yaşı kutlu olsun.
  • Demek ki kadro derinliği falan hepsi yalanmış, uyutulmuşuz. Aynı anda 2 as+1 önemli yedek sakat olunca hemen dağılacakmışız. Keita, Gökhan Zan ve Emre Aşık'ın ne denli gerekli olduğunu gördük. Ayrıca yönetimin transferlerde %100 başarılı olamayağını, Caner Erkin gibi topçuları da alabileceğini gördük. Volkan Yaman'ın aslında bu takım için ne kadar önemli olduğunu anlamış olduk.
  • ''Bu da nazarlık olsun'', ''Bu maçtan sonra ayaklar yere basar'' derken sezonun ilk mağlubiyetini aldık, üstelik bizim için kümede kalması gereken Ankaragücü'ne karşı, üç farkla aldık. Umarım artık bazı taşlar yerine oturur.

Yürüyoruz Sessiz Ve Kederli,
Nevizade Geceleri..

1 Ekim 2009 Perşembe

Galatasaray-1-1-Strum Graz.


Hayretler içindeyim.
''Strum Graz yedek kulübesinde sevinç. Galatasaray bir Strum Graz bir.''
Diyecek hiçbir şey yok.

 
Winger Back Blog! - Geyik Yapabilen Antiholiganist Futbol Blogu. - 2009 - 2013. | Bütün Haklarını Sami Yen'e Gömdüm.