27 Kasım 2009 Cuma

Bursaspor-1-0-Galatasaray.

*Bunlar Galatasaray takımı değil lan. Bunlar 14 tane çakal. Sarı-kırmızı parçalı forma giyerek Galatasaray olunmuyor.
*Galatasaray'da senelerdir hissedilen bir Fethullah Gülen etkisi var her yerde. İki sezon önce arabasından evine yürüyerek gitmekten aciz Hakan Şükür doksan dakika banko oynuyordu. Şimdi de Fatih Terim-Hakan Şükür-Emre Belözoğlu tayfasının prensi Arda Turan doksan dakika oynuyor. Kaptan hem de. Öyle kaptan olmaz olsun. 60. dakikada Arda sahadayken Keita çıkıp Nonda giriyor. Yazıklar olsun.
Unutmadan, şu günde buharlaşıp uçan bir de teknik direktörümüz var. Ama zaten kadroyu da o kurmuyor ki, ne gelip kendini yorucak şu sisli puslu boktan günlerde maça falan. En güzelini yapıyor adam. Biz de o denli mal bir güruhuz ki bu kulübe hala gönül bağıyla bağlıyız.

Mutlu Bayramlar..

22 Kasım 2009 Pazar

Bir Galatasaray Klasiği: Galatasaray-1-1-Manisaspor.


Gelsinler sana desinler ki, al kardeşim bu hafta orta ayar bir Anadolu takımıyla maçın var, al bu maçı, lidersin. Sen o maçı alama.. Yıllardır alıştık değil mi, Fener'in puan kaybettiği hafta Galatasaray da default olarak puan kaybeder, işte bir Galatasaray klasiği..
  • Maçın başından belliydi ne olacağı aslında. Ayhan'ın kötü bir performans göstereceği de, Elano'nun maçı tamamlayamayacağı. Bizim gördüğümüzü Rijkaard neden göremiyor, Neskeens neden göremiyor anlamıyorum.
  • Lider olacağı maça Keita kenarda otururken sağ açıkta Elano Blumer'la çıkan bir Galatasaray.. Sezon başından beri neden geldiği anlaşılamayan bir Elano.. Hücum hattında santrfor dışında Kewell, Arda, Keita, Aydın ve Serdar'a sahip bir takımın Elano'yu şartları zorlayarak satın aldığını anlayamıyorum.. Ona sarfedeceğin parayala/eforla Kazma Caner yerine adam gibi bir sol bek al, güven yerli santrfor al, iyi bir stoper al mesela.. Elano gelmeden de hücum hattı belliydi. Brezilya Milli Takımı oyuncusu satın aldık, kötü oynuyor, yedek bekliyor. İlginç. Çok paramız var demek ki.
  • 6. dakikada yeter artık Ayhan diyorum. İkinci yarı bitmeden çıkar bu diyorum. Ayhan 60. dakikada oyundan çıkıyor. Oynadığı 60 dakikada orta saha yok.
  • Manisa otomatiğe bağlamış sağdan geliyor. Galatasaray'ın sol kanadında Ayhan ve Hakan Balta var. Kevgire dönüyor sol kanat. Böyle kendini bilmez bir hava hakim. Hepsinin kafası güzel.
  • Mustafa Sarp'ın, Mehmet Topal'ın, Ayhan'ın Servet'in şişirme topları hep rakibe gidiyor. Bütün paslar isabetsiz. Bu insanların hayatı futbol değil mi arkadaş? Bir pasınız da bulsun şu Kewell'ı artık.
  • Yine Nonda ve Kewell'ın zekasıyla bir şeyler yaptık. Güzel bir gol attık, rakip savunmanın hatasına rağmen iyiydi.


  • Mesut Bakkal'ın takımları hep gereksiz sert takımlar oluyor. Meslektaş/eski takım arkadaşı demeden dan dun giriyorlar. Bence faulü taktik haline getirmek futbol ahlakına aykırı.
  • Zaten iyi bir performansla sahada bulunmayan Hakan Balta ikinci böğrüne aldığı bir dirsekle sakatlandı ve oyundan çıktı. Bir an Caner oyuna girecek diye korktum ama neyse ki Uğur girdi. Caner'in verebileceğinden daha çok şey verdi elbette ama sağ bek orjinli olduğu için iyi değildi. Eski bir postta savunmada ters kanada karşıyım demiştim. Ama konu Caner olunca iş değişiyor. Bence Caner oynayacağına Ufuk Ceylan bile oynayabilir.
  • Tobi hiç kendinde değil. Son birkaç maçtakinden daha kötüydü.
  • Sabri bu maçta da eleştirildi. Lan adamın pozitif hareketlerini görmüyorsunuz, koca maç bir hata yapınca hemen diyorsunuz, ''Sabriyle falan olacak iş değil'' o beğenmediniz Sabri yüreğiyle oynuyor. Rahat bırakın artık adamı.
  • Stoperlerde hep bi paylaşım hatası, hep bi adam kaçırma, hep bi güvensizlik hali.. Yakışmıyor.

Uzun zamandır böyle delirdiğim bir maç olmadı.. Yine Kewell'ın, Nonda'nın Sabri'nin performansıyla bir puanı kurtardık.. Olmaması gereken şeyler oluyor. Domuz gribi denen Arda kulübede, herkese yayacak hastalığı.. Keita ısrarla oynatılmıyor. Başka şubede başka topçu başka topçunun formasıyla maça çıkıyor, ikinci başkanlar istifa ediyor.
Yine Fener'in puan kayıplarını gözleyeceğiz gibi. Kaç senedir rakibin puan kayıplarına bakıyoruz, yeter artık.

Ama yine Galatasaraylıyız, 5-0 da yenilsek maç bitmeden kalkıp gitmeyiz.. Gidenleri de sevmeyiz..
Sevgiler.

21 Kasım 2009 Cumartesi

Ateş-Güneş.

1930'lu yıllarda Galatasaray'a çok zarar veren bir bölünme.
1929 yılında çıkan birtakım iç anlaşmazlıklar, 1933 yılında bir bölünmeyle sonuçlanır. Eşref Şefik(Atabey) 'Olimpiyat' adlı dergide yazdığı kulüp alehtarı yazılardan ötürü üyelikten ihraç edilir.
Eşref Şefik'in kulüpten atılması tepki yaratır. Uzun yıllar kulüğ başkanlığı yapan Yusuf Zİya Öniş'in istifasıyla ortalık karışır. Bu tatsız gelişmelerin nedeni de amatörlük-profesyonellik tartışmasıdır. Yusuf Ziya Öniş ve arkadaşları futbolun ancak profesyonellikle kalkınabileceğini savunurlar.
Buna karşılık Suat Hayri Ürgüplü de amatörlüğü ve futbol takımının liseye dayanma özelliğinin korunmasını ister.
Ayrılan 25 üye Yusuf Ziya Bey'in etrafında toplaşıp yeni bir kulüp kurmaya karar verir. Bu kulübe öncelikle Sarı-Kırmızı adını vermek isterler, ancak Sultani'den gelen tepkilerle kulübün adı Ateş-Güneş olur.
Bir süre sonra Güneş diye anılan takım ligde fırtına gibi eser. Atatürk'ün yakınlarınca Cevad Abbas Bey'in başkan seçilmesinin ardından bu takım çok güçlenir.
Galatasaray'ın engelleme çabalarına karşın bu takım ligde oynama hakkını elde eder. Bununla da kalmayıp Galatasaray'dan bazı futbolcuları transfer ederek huzursuzluk yaratır. Bundan sonra Güneş, Galatasaray için gün geçtikçe tatsızlaşan bir mevzu halini alır.
* * *
Siyasi gücü arkasına alan Güneş'e sağlanan destek açıktır. 4 Temmuz 1937'de oynanan ve olaylar çıkan maç sonucunda dönemin başbakanı İsmet İnönü, Galatasaraylıları tehdit eden, hatta kulübün kapatılabileceğini ihtar eden bir bildiri yayınlar.
* * *
Bu atmosferde 1938 yılında Güneş Milli Küme'de şampiyon olur. Beşiktaş ikinci Galatasaray da üçüncüdür. Aynı yıl, Futbol Ajanı Zeki Rıza Sporel'in istifası ve yerine başkasının bulunamaması yüzünden geciken İstanbul Ligi ancak kasım ayında başlar ve tek devreli olarak yapılabilir. Burda da Güneş averajla şampiyon olur. Bu şampiyonlukta geçerli olan averaj hesabı da ilginçtir;
34 gol atıp 8 gol yiyen güneş atılanın yenene gölünmesi gibi garip bir uygulamayla 4,25 averaja ulaşır. 40 gol atıp 10 gol yiyen Fenerbahçe iste 4 averajla ikinci olur. 44 gol atıp 10 gol yiyen Beşiktaş ise 3,66 ile üçüncülükte kalır. Oysa bilinen tüm averaj hesaplarına göre bu ligde Beşiktaş birinci, Fenerbahçe ikinci, Güneş ise üçüncü olmalıdır. Güneş'in arkasındaki siyasi güç, şampiyonu bile değiştirebilecek boyuttadır.

* * *
Ancak bütün bu zorlamanın sporda uzun süre etkili olabilmesine imkan yoktur. Güneş bu denli parlak bir biçimde yükselirken, birden bire batıverir. 1939 yılında kulüp kendini fesheder. Oysaki daha birkaç ay öncesinin şampiyon takımına sahiptir. Nefis bir kulüp lokali vardır, futbolun yanında atletizm, kürek ve güreşte de güçlü ekipler oluşturarak kulüpleşme yolunda hızlı adımlarla ilerlemektedir. Ayrıca yıl içinde Atatürk'ün bu kulübü ziyaret etmiş olması da önemli ve anlamlı bir gelişmedir.
Ama yüzeydeki bu parıltının aksine Güneş, köksüz bir kulüptür. Dayandığı güçlü bir camia ya da kulüp yoktur. Bu yüzden de kapısına kilit vurulur. Bu işin Atatürk'ün ölümünün hemen ardından olması ise işin siyasal boyutunu açıkça gözler önüne koyar.
Galatasaray-Güneş arasında oynanan maçlar;
01.12.1935: 6-2
20.12.1936: 1-1
21.03.1937: 2-2
04.07.1937: 1-1
19.12.1937: 0-6
20.03.1938: 0-7
05.06.1938: 2-4

(Galatasaray Spor Kulübü Tarihi, Ahmet Çakır.)

16 Kasım 2009 Pazartesi

Biri Bana Anlatsın!

Ömrümüz "tartışmakla" geçiyor. Siyasi arenadaki "açılım" tartışmalarına son dönemde "Domuz grubu aşısı" da eklendi. Aşı olmalı mı, olunmamalı mı? Gündemin ateşi hiç inmiyor.

Peki futbol dünyası farklı mı? Meraklısına bolca malzeme var bu aralar... "Ne olacak bu Arda Turan'ın hali?" (Neyse ki Diyarbakırspor maçındaki oyunuyla biraz olsun bu eleştirilere yanıt verdi.) "Nedir bu Diyarbakırspor ‘düşmanlığı'?" Ama asıl bombası birileri tarafından sızdırılan Ercan Saatçi ile Metin Özülkü'nün video kaydı. Haa bir de F.Bahçe Ülker ile Efes Pilsen'in "doping" konulu atışması vardı, o da ayrı mesele.

Ne kadar "derin" konular değil mi? Tartışmasını bilene uçsuz bucaksız bir derya. Tartış tartış bitmez. Sahi öyle mi oluyor. Tartışabiliyor muyuz bu konuları sizce. Ne yazık ki hayır. Çünkü toplum olarak tartışmasını bil-mi-yo-ruz.

8 Kasım 2009 Pazar

Diyarbakırspor-1-2-Galatasaray.


  • Öncelikle şunu söylemeliyim ki Barış'ın gördüğü ikinci sarı kart o kadar gerizekalıcaydı ki, kırmızı kart görmüş olmasına sevindim. Sarı kartlı futbolcu nasıl olur da topu elle keser, bunu bana açıklayın abi, olmaz böyle bir şey.
  • Arda yine futboldan kopmuş görünüyor. Galatasaray'a en büyük zararı veren isim şu anda benim gözümde Arda Turan'dır. Arda Turan yetenekli bir futbolcudur, Galatasaray'ın çocuğudur ama bunu yapmaya hakkı yok. Galatasaray'ın kaptanının maçı umursamaması olacak bir şey değil. Ki zaten Arda'nın kaptan olmasına baştan karşıydım. kaptan Emre Aşık, ikinci kaptan Ayhan olmalıydı, Arda'ya 10 numarayı verdiniz zaten, ne gerek var buna bilemiyorum. Fatih Terim-Hakan Şükür-Emre Belözoğlu üçlüsüyle takılan bir kaptan istemiyorum ben. Kızağa çekilip mental olarak tekrar güçlendirilmesi lazım. Türkiye Arda'yla bir yıldız kazandı, şimdi de bir yıldız kaybediyor.
  • Sabri yediğimiz goldeki hatası dışında çok güzel bir performans sergiledi. Bu sezon en büyük kazanç Sabri. Zaten savaşçı ruhlu olan Sabri tekniğini büyük oranda düzeltti, aklıyla oynamaya başladı, pas atarken tereddüt etmemeye başladı, bir de ikinci kaptanlık mevzusuna takmasaydı..
  • Mehmet Topal çok pas hatalarıyla oynadı. Bunun nedeni bence başta rakibi küçümsemekti, ki ikinci yarı pas hataları devam etmedi.
  • Ayhan aslında zeki ve teknik kapasitesi yüksek bir futbolcu, ki bunu Hagi'nin hocalığı döneminde sol açıkta oynarken gördük, ama artık düşündüğü pek çok şeyi sahaya yansıtamıyor ve tam da bu yüzden hataların adamı oluyor. Burda bir parantez açmak istiyorum, yine takım içi huzursuzluk gözüme çarptı, Ayhan hata yaptığı bir pozisyondan sonra, kim ne dedi bilmiyorum ama ona ikaz eden takım arkadaşına çok sert çıktı. Başta takımın abisi olarak Ayhan'ın böyle yapmaması gerek dedim ama, abi yerine koymuyorlar ki adamı, 22 yaşındaki adamı kaptan yapıyorlar, Ayhan'ın hiçbir sözü yok. Huzursuzluk çıkması doğal, Arda'nın kaptan yapılması büyük hata.
  • Linderoth yine sahadan yürüyerek çıktı ama sahada da bir varlığı yoktu. Çok şanssız topçu Linderoth, üç senedir top oynarken hatırlamıyorum adamı, sakatlıklar çok kötü oldu, kayıp.
  • Barış gayet iyiydi. Defansa yardımcı oldu, ilerde bastı, güzel paslar attı ve sağ kanattan güzel bindirmeler yaptı ama gördüği ikinci sarı kart inanılmazdı. Zaten kime/neye bakıp iyi gidiyor desem bozuluyor. Keita çok iyiydi, bir hareketi kendine ve takıma dört maça patladı. Mehmet-Barış-Mustafa iyiydi, Mustafa sarı kart cezasından oynayamadı, Barış da kırmızı gördü. Lanet olsun arkadaş.

  • Barış kırmızı gördükten sonra Rijkaard ve Neskeens'in oyuna müdehalesi çok net ve çok yerindeydi. Zaten işlemeyen orta saha Barış'ın atılmasıyla yara almıştı ve tesadüf olmadıkça Nonda gol atamayacaktı. Nonda çıktı Tobi girdi. Tobi'nin girmesityle takım halinde defansa çekildik, Arda ve Kewell'la topu ilerde tutarak zamana oynadık. Bekler ve orta saha sadece duran toplarda ileri çıktı ve Sabri'nin pozisyonu dışında kontraya çıkmadık. Arda ilerde bütün topları kovaladı, Kewell'la birlikte ilerde basarak topu rakip yarısahada hapsettik. Buraya kadar çok güzel. Ama daha sonra Arda-Elano değişikliği oldu. Elano basmadı, Elano basmayınca Harry hiç basmadı. Orta sahaya kadar boş kalınca orta saha ve defansa büyük yük bindi, zaten Gökhan ve Servet hata yapmaya meyilli, diken üstünde olduk yani birden. Mutlaka kenar yönetimin bir bildiği vardır ama ben bu değişikliği anlayamadım.
  • Son olarak şunu söylemek isitiyorum, Gökhan'ın göze batan belirgin hataları olmuyor ama hiç de güven vermiyor. Geçen seneki stoper transferimiz Portekiz Milli Takım kaptanıydı, bu sene Gökhan Zan.

Sonuç olarak büyük takımız ve büyük hocalarla çalışıyoruz. Kötü günlerde ve kötü oyunlarda galip gelmeyi biliyoruz. Ve futbolun adaleti bugün sahnedeydi, Diyarbakır bütün hafta sinir harbi yarattı, ''Galatasarayspor'' maçına çıkmayacaklardı güya. Şener ve Tolga Doğantez sahada gerginlik yarattı yine, her zamanki gibi. Fenerbahçe'deki Lugano ve Roberto Carlos gibi. Maçtan önce çimleri suladılar Galatasaray kaysın düşsün oynayamasın diye. Ama Galatasaray'ın ikinci golünde Diyarbakır kendi kazdığı kuyuya düştü. Savunmaları kaydı düştü, Kewell'ın pasında Arda topla buluştu ve golünü attı. Galatasaray'ı sindirmek o kadar kolay değil, büyük çirkef olmak lazım, Fenerbahçe gibi.

Sevgiler.

5 Kasım 2009 Perşembe

Dinamo Bükreş-0-3-Galatasaray.


Bu maç için söylenecek pek çok şey yok.. Haftasonu maçımız olduğu için yorulmadan oynadık, golleri kolayca bulduk, sakat verdik çok gereksiz..
O değil de, Mehmet'in golü neydi öyle arkadaş..
Buralar hep Hagi kokuyor.. :)


Edit: Görüyo musun dizilişi de yanlış yapmışım. Mehmet Topal ile Mustafa Sarp'ın yer değiştirmesi gerek. Ama şöyle bir durum var ki, birkaç adım geride olmasına rağmen Mehmet Mustafa'dan daha defansif değildi. Topları ileri dağıtan Mehmet, rakip atakları ileride kesen Mustafa'ydı daha çok. Öyle bir görüntü vardı. Sevgiler.

3 Kasım 2009 Salı

Ne Yapıyorsun Sabri?

Sabri bambaşka bir insan. Saha içi/dışı. Ama bizim asıl konumuz elbette kendisinin saha içindeki performansı ve bu sezon büyük bir yükselme var formunda. Savaşının yanında oyunuyla da takımı olumlu etkiliyor. Ve bir olumlu tarafı da, yine bu sezon için rakiple ve hakemle diyaloga girmemesi, sakinliğini korumasıydı.
Ama, görüyoruz ki, Sivas maçında yine Arda çıkarken pazubandını kabul etmemiş, Arda'yı itmiş, ayırmaya gelen Gökhan'a diklenmiş bilmem ne. Ayıp etmiş yani.
O pazubandı ne kadar değerli biliyorsun değil mi Sabri?.. Elbette biliyorsun.
Yapma artık bunları, seni böyle olaylarla değil de, attığın çalımlarla, attığın gollerle, geçit vermediğin rakip sol kanatlarla konuşalım Sabri.

1 Kasım 2009 Pazar

Galatasaray-2-0-Sivasspor.


Sabri, o çalımı attın ya, efsanesin bebeyim..
Maç yazısı maç bittikten sonra.

Evet, ''hasta olduğum için bu maçı da izleyemedim.'' olacaktı ki, Lig Tv'nin maçı şifresiz verdiğini öğrendim. Ama, devre arasında öğrendim. Lanet olsun.

  • Başta ilk onbire baktığımızda defansif özellikli üç orta saha oyuncusu görüyoruz, Mehmet, Mustafa ve Barış. Bunun sahaya nasıl yansıyacağı merak uyandırdı bende. İkinci yarı baktım ki Barış biraz daha ileri dönük oynuyor.
  • Sarbi iki kişinin arasından bir çalım atmış ki, nefisli.
  • İki değişiklik sonunda benim ''Santrfor?'' yazımda dediğim gibi oldu. Nonda-Uğur değişikliği sonunda Sabri ileri üçlünün sağına geçti, Arda sola, Kewell ortaya geçti. Ardından Arda-Serdar değişikliği geldi. Solda Serdar ortada Kewell olmuş oldu.
  • Hakan ve Servet standart performanslarının çok altında.
  • Sıkıcı bir maçtı, orta sahayı rahatça aştık, son vuruşlarda etkisizdik. Arda iki pozisyonda delirtti beni.

Arda hala kötü yolda. Umarım düzelir.


Sevgiler.
 
Winger Back Blog! - Geyik Yapabilen Antiholiganist Futbol Blogu. - 2009 - 2013. | Bütün Haklarını Sami Yen'e Gömdüm.