28 Şubat 2010 Pazar

Bir İhtimal Daha Var O Da Şampiyonluk Mu Dersin: Galatasaray-4-1-Kasımpaşa.

Evet uzun bir zaman sonra harika bir Galatasaray sahadaydı. Öncelikle Sabri'nin dönüşü harika oldu. Uğur kötü olduğundan değil, ki Sabri Uğur'dan daha çok kademe hatası yapan bir bek ama Sabri'nin oyuna katkısı üst düzeyde. Bir de Keita'nın arkasında Sabri olunca daha etkili olabiliyor. Uğur'la sürekli bir kapışma halindelerdi.
Maçtaki bir güzel görüntü Gio'ydu. Adeta Galatasaray'daki ilk maçıydı Gio'nun, harikaydı. Oyunu ileri taşıdı maç boyunca. İlk defa bu maçta orta yaptığını gördüm diyecektim ki gayet güzel bir pasla asist bile yapmış oldu. Gol de atsaydı kabuğunu tamamen kırmış olurdu bence.
Bir yanlış Caner. Arda'nın santrfora oturamadığı gibi o da sol bekte oturamıyor. Hatalar yapıyor ama iyi niyetli en azından. Ama sol bekin futbolcusu değil. Ben sezon boyunca Rijkaard'ın sol bekte Ayhan'ı denemesini bekledim ama bu gerçekleşmedi. Ayhan defansif özelliği yüksek bir futbolcu ve sol kanatta oynamışlığı da var uzun bir zaman. Üstesinden gelebilir diye düşünüyorum. Hakan sakat mıydı bilmiyorum ama sakat değilse eğer Caner'in onbirde oynamasının psikolojik bir boyutu olabilir. İki Atletico maçında sorunlar yaşayan Caner'in bu maçta yedek soyunması takımdan kesilmiş olması gibi bir görüntü yaratabilir, kendisini demoralize edebilirdi. Tüm bu etkenlerle sol bekteki tercih Caner oldu.
Rijkaard'ın uzun zaman sonra görebildiği bir şey de Sarp-Topal ikilisinin -özellikle iç saha maçlarında- yanlış olması oldu. Benzer nitelikteki bu iki futbolcuyu yan yana oynatınca oyunu ileri taşımak zor oluyor. Bence orta saha ikili Topal-Elano şeklinde olmalı. Elano yokken de işte Ayhan ya da Barış mantıklı olacaktır. Bu nedenlerle desteklediğim bir hamle Mustafa Sarp'ın kulübeye çekilmesi.
Göründüğü gibi Arda santrfordan kanatlara ya da ortaya çekilince harika oluyor. Bu açıdan Jo'nun takıma girebilmiş olması çok güzel. Üstelik formda bir Jo, zaman zaman Milan Baros'u bile kesebilecek bir görüntü çiziyor.
* * *
Kapalı'da açılan harika bir pankart vardı, ''Bir İhtimal Daha Var O Da Şampiyonluk Mu Dersin?'' Bekleyelim ve görelim, daha takııma Kewell, Baros ve Hakan Balta dönecek. Bekleyelim ve görelim. Sevgiler.

27 Şubat 2010 Cumartesi

Avrupa Olmadı Çünkü..

Bu sezon taraftarın genel olarak Avrupa için bir beklentisi yoktu sanırım. Ama açık söyleyeyim benim vardı. Neden vardı, cevabı çok basit, Avrupa'da oynayabilecek bir kadro ve Avrupa'da oynatabilecek bir teknik heyet. Ama bir başarı yakalamak için, örnekse çeyrek final, yarı final oynamak için -ki bunları başarıdan sayıyorsak- taraftarın değil yönetimin bir beklentisi olması gerek. Bu sezon Avrupa'dan erken elenmemizin, bu başarısızlığın nedeni yönetimin vizyonsuzluğudur.
Avrupa deneyimi olan futbolcular sakatlanabilir, çeşitli şanssızlıklar, hakem hataları olabilir. Bunlar futbolun doğasında var. Ama bizim masadan bir şeyler almamız için önce ortaya bir şeyler koymamız gerek. Hedefi sadece iç kulvarda görürsek dışarda başarı ihtimalimizi sıfırlarız.
Sezon başı hücum hattı transferlerine bakıyoruz, Keita, Elano, Caner. Elde Kewell, Baros, Arda, Nonda gibi futbolcularımız var. Teknik heyette Rijkaard ve Neeskens. Hani tamam diyoruz, Avrupa'da başarılı olmak için hazırlanmış bir kadro.
Ama devre arasında bakıyoruz ki kazın ayağı öyle değil. Santrfor oynayabilitesi olan ve Avrupa deneyimi en yüksek iki futbolcumuzun sakat olduğu günlerde Jo ve Gio takıma katılıyor. Gio'ya kontenjanda yer açılabilsin diye eldeki tek santrfor olan Nonda gönderiliyor, Jo'nun Avrupa maçlarına çıkma şansı yok.
Bu fubolcular maksimum performans sergilemek zorunda. Ama Gio kötü, elde patlıyor, Jo gelir gelmez sakatlanıyor. Sezon başında harika, müthiş olan hücum hattı ligin ikinci devresinin hemen başında sakata geliyor. Eldeki tüm hücum futbolcuları altın değerinde. Böyle bir ortamda Aydın Yılmaz Eskişehir'e gönderiliyor. Sezon başında hücum hattı alternatiflerine bakalım; Baros, Nonda, Kewell, Arda, Keita, Elano, Caner, Aydın, Serdar Eylik, Emre Çolak. İkinci devrenin başında bakıyoruz, Baros, Kewell sakat, Elano geri çekilmiş -ki bu başarılı bir hamle-, Keita formsuz, Aydın kiraya verilmiş, Serdar kayıp. Jo ve Gio takıma katılmış, Jo ligde oynayabiliyor, Gio rakip takımlara kolaylık olsun diye transfer edilmiş.
Atletico Madrid maçındaki ilerdeki üçlü Caner-Arda-Keita.
Sezon başında o parıl parıl parlayan Galatasaray'ın Hücum Hattı bir tane santrfor çıkaramamış. Çünkü dar vizyonla yapılan transferler var. Arda Turan'ı santrforda oynatmaya çalışıyorlar. Eğer sen bu turu geçmek istiyorsan, Galatasaray'ın yedek kalecisini ileri koyarsın ama Arda'yı yerinde oynatırsın. A2 takımının santrforunu alırsın, Serdar Eylik'i oynatırsın, Servet'i oynatırsın.
Kimse Galatasaray yönetimi bu sene Avrupa'da başarı istiyordu diyemez. Taraftardaki vizyon eğer yönetimde olsaydı şu an her şey başka olurdu.
Yine biz karşılıksız seviyoruz da, şu adamlar da bizim gibi olsa keşke. Keşke..

Endüstri Olarak Futbol.

Futbol sahasında kimsenin yaşı yokur. A takım formasını ilk defa giyen futbolcu stoperi çalımlar, vurur golünü atar. Golü atan 17, stoper 35 yaşındadır. Ama ikisi o sahada her şeyiyle eşittir.
Perşembe gecesi kırmızı kartı görüp, o montu sırtına geçirip üzgün gözlerle maçı izleyen bir çocuk vardı. Gençliğinin getirdiği hırsa yenik düşmüştü Caner Erkin. İyi oynadığı maçta takımını on kişi bırakmıştı, suçluydu.
Ama kapitalist dünyanın endüsriyel futbolunda hafifletici sebepler yok. Sen faul yaptıysan, hakem de çaldıysa atılırsın. Bu kadar basit.

26 Şubat 2010 Cuma

ŞEREFSİZ İTALYAN BİR YERİNE KINA YAK

Madrid iyi bir takım. Çok da kaliteli futbolcuları var. Kesinlikle hakeme ihtiyaçları yok. Sahada öyle bir İtalyan hakem vardı ki Madridliler’in sanki 12. adamı gibiydi. İyi-kötü, sevabıyla günahıyla Galatasaray 1-1’lik skoru 79. dakikaya kadar taşıdı. Caner rakip 18 içinde Perea geçti, Perea da topu eliyle Caner vurmasın diye tokatladı. Bu pozisyon dünyanın her tarafında penaltı ile cezalandırılır. Ama dün gece olduğu gibi malın biri çıkar ‘devam’ der. Hakemlerin ne kadar kötü olduğu bu sene Seria A'da kaç maç yönettiğinden anlaşılıyor

Penaltı noktasını gösterse Galatasaray, Atletico Madrid’i eleyecekti. Şimdi tam tersi oldu. Ziraat Türkiye Kupası’nda olduğu gibi UEFA Avrupa Ligi’nden de Galatasaray elendi. Burada Caner Abi'ye iki sözüm var; rakip ikinci yarı oyunu senin sahanda oynuyor. Arda’nın gayretiyle takımın az da olsa hücuma çıkıyor. Peki Caner abi kendini oyundan attırmak için senin agresifliğine ne demek lazım? Galatasaray’ın UEfA Avrupa Ligi’nde yoluna devam etmesini gönül isterdi. Ama zor.

Kewell, Sabri ve Baros’un sakat oluşu, bir de buna dün gece sakatlanan Elano’yu da eklersek; bu futbolcular olmayınca Galatasaray’ın oyunu keyif vermiyor. Sahadaki futbolcular hepsi güçleri yettiği kadar mücadele ediyor. Bilhassa ilk yarı Arda ve Caner girdikleri pozisyonlarda gol vuruşu yapabilselerdi yine de Galatasaray turu geçebilirdi. Atletico’nun direkten dönen bir topu ve Leo Franco’nun kurtardığı pozisyonlar da var. Ama sahadaki mücadele eden 22 futbolcuya baktığımız zaman Atletico Madrid daha ağır basıyor. Sonuçta fazla da üzülmemek lazım. Madrid iyi bir takım. Kupanın adaylarından. Sağlık olsun.

* * *
Orhun'a bu yazısı için teşekkürlerimi sunuyorum :)

25 Şubat 2010 Perşembe

Galatasaray-1-2-Atletico Madrid.


87. dakikası 88'e on dakikada bağlanan bu lanet maçtan aklımda sadece sarı kartı olmasına rağmen rakibe arkadan hoyratça bir müdehalede bulunan Caner ve ceza sahasının ağzında yürüyen rakibine basmayan Mustafa Sarp kaldı.. İyi gidiyorduk aslında, umut vardı. Ama iki sezondur böyle oluyor, saçma sapan işlerle eleniyoruz Avrupa'dan.
Kupadan elendik, şimdi Avrupa'dan da elenince benim yazacak maç sayım azaldı tabi, her kulvarda havlu atıyoruz amına koyim arkadaş.

23 Şubat 2010 Salı

BİRİ BANA ANLATSIN 2

Frank Rijkaard'a inananlar, destekleyenler ve yapılacak orta vadede, uzun vadede Rijkaard ve Neeskens ikilisinin olmasından yana el kaldıranlardanım.

Ancak Rijkaard'a inanmam,bağlılığı da beraberinde getirmiyor,Destekler ve inanırken eleştirebilmek, sorgulayabilmek kazanımların 'etkin' bir şekile kullanılması açısından da büyük bir önem taşıyor aslında.

Her bireyin, her olaya bakış açısı gibi futbola olan bakış açısı da farklıdır. Kimi eleştirmek için eleştirir, kime destek vermek, kimi ironileştirmek, kimi de eleştirirken güç vermek için...

Mesala benim için futbol, Galatasaray'ın Beşiktaş ya da Atletico Madrid karşısında aldığı sonuçlardan ibaret değildir, benim için futbol Antalya'da, Kayseri'de kurtarıcı olarak sarıldığınız Emre Çolak'ın en fazla ihtiyaç duyabileceğiniz Beşiktaş maçında neden ilk 18 kişilik kadroda bile olmadığını sorgulamaktır.

Ya da Frank Rijkaard'ın koca Galatasaray altyapısından bir santrfor çıkaramaması,en azından Florya'da antremanlarda denememesi, Rijkaard'ın kendini unutup, Türkiye'de başkalaşmasıdır. Ya da sizi dört sezon önce Konyaspor'a, iki sezon önce de Trabzon maçında attığı golle şampiyon yapan Aydın Yılmaz ve Serkan Çalık'ın takımdan gönderilmesidir. Her sorumda, biraz neden var. Ancak hiçbir neden, beni istediğim sonuca ulaştırmıyor ve plansız, programsız yapıyı karşıma koyuyor.

Galatasaray altyapısı sadece Türkiye'nin de değil belki de Avrupa'nın en büyük fabrikalarından biri. Üretiyor, deniyor, kullanmaya çalışıyor ve kiralıyor, satıyor. Türkiye'de oynanan profesyonel liglerin, hemen hemen tümünde Florya patentli bir futbolcu vardır. Galatasaray zorunda olmadığı halde takımların büyük bir kısmının futbolcu ihtiyacını karşılar.

Her sene Galatasaray'dan birçok futbolcu, Anadolu'nun ücra köşelerine gider, gelir, futbol mücadelesi verir. Aslında bir anlamda yaşam mücadelesi. Galatasaray, Anadolu'nun yararlandığı kadar genç oyuncularından yararlanamaz. Altyapıdaki başarı, üstyapıya gündelik projeler, başarılar, kazançlar için taşınamaz. Korkulur...

21 Şubat 2010 Pazar

Beşiktaş-1-1-Galatasaray.

Tamam şöyle bir baktığımızda bu maçta futbolumuz açısından kötü bir görüntü yoktu. Keita, Arda, Elano, Neill topu tutarak oyuna hakim olmamızı sağladılar. Beklerde yine sorun yaşadık. Hakan hala hazır gibi değil, eski performansına yetişmedi, Uğur da elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor ama olmayınca olmuyor.
Her zaman herkes ''Derbilerde farklı bir motivasyon olur'' der. Klişedir bu. Ama doğrudur. Dün sahada uzun zamandan sonra orta sahada paslaşan, top rakipteyken ısrarla basan, kazanmak için savaşan bir Galatasaray vardı. Perşembe günü Atletico maçında böyle değildi mesela, derbinin motivasyonu burada kendini gösteriyor.
Ayrıca Rijkaard'ın ortada Barış solda Caner tercihlerini destekliyorum. Bu maç Mustafa Sarp'tan ziyade Barış'ın maçıydı. Soldaki Gio içinse hiçbir şey demek istemiyorum, zaten çok şey dedim, adamın Galatasaray forması altında ortası yok, umarım zamanla düzelir.
Derbilerin kaderini daha çok yerli futbolcular belirler. O motivasyonu daha iyi yaşarlar çünkü. Hatırlatyın Kadıköy deplasmanından son puanımızı on bir tane yerli futbolcuyla başladığımız maçta almıştık.
Servet'in neden kesildiğini anlamak güç değil. Emre Güngör yıllardır takımdan kopuktu, şanssızlıklıklar, sakatlıklar, önündeki Servet ve Emre Aşık vs. futbolu unutmuştu adeta, Rijkaard geldi ve takıma tekrardan entegre oldu. İyi de oynuyor, hırslı da, Emre Güngör'ün güzel bir hamle olduğunu düşünüyorum, oraya bir transfer yapmak yerine eldeki kaynakları iyi bir şekilde değerlendiriyoruz. Ama Gökhan Zan'ın tekrar ayağa kalkıp bu takıma döneceğini düşünmüyorum.
Zorunlu değişikliğimiz büyük bir şanssızlıktı. Hem Arda'dan olduk hem de oyuna giren Gio kötüydü. Diğer değişiklikleri de anlayamadım açıkçası, Mustafa Sarp'ın yapacağı tek iş ortada basmaktı ama Elano zaten Mustafa'nın yapacağı işi yapıyordu. Üstelik pas trafiğini yönlendiriyordu, topu ileri taşıyordu, bunun gibi güzel katkıları vardı. Caner-Jo değişikliği ise olumlu bir değişiklikti gözümde.
Biz kötü oynamadık ama Beşiktaş da iyiydi. Çok pozisyonda beni korkuttu. Franco'nun çıkardığı top neydi abi öyle, Tanrı'nın avucu.
Beşiktaş'ın golü olabildiğine saçmasapandı, sanırım orda bir haftadır bahsedilen ''Aklın Atletico maçında olması'' durumu vardı. Ama haksız bir olduğunu düşünmüyorum, Beşiktaş yükleniyordu, çizgiden çıkan, direğe çarpan topları vardı. Sezar'ın hakkı Sezar'a.
Çarşı grubu legalize edilmiş bir suç örgütüdür. Kimsenin Çarşı için savunacak bir şeyi olamaz. Maçı izlediğim mekan üçe bölünmüştü mesela, Galatasaraylılar-Beşiktaşlılar-Çarşı.
Keita'nın İbrahim Üzülmez'e bir hareketi varmış sanırım, ben onu görmedim ama belki doğrudur, olabilir. Fakat maçın geneline baktığımızda Beşiktaşlıların da bize olmayacak hareketleri oldu, verilmeyen penaltımız, çıkmayan kartlar vardı. Beşiktaş'ın hakeme yaslanması çok yalnış.
Maçtan sonra liderliğin elden gittiğini düşündüm ama belki de bugün ilk defa son dakikalar Fenerbahçe'nin rakibinden, bizden yana oldu. Bursa son dakikalarda bulduğu iki golle Fener'i mağlup etti ve biz koltuğumuzu perçinlemiş olduk, arada iki fark kaldı, o farkla çok iyi oldu yani.
Artık önümüzde zor bir Atletico maçı var. Ona konsantre olmamız gerek. Ama ben diyorum ki biz avantajımızı devam ettirip bu turu geçersek, o güvenle ve iyileşen sakatlarımızla bu sezon bu Avrupa'da ilerleriz.

Önümüzdeki maçlara bakıcaz, sevgiler.
Not: Onbir dizilişinde Leo Franco eksik olmuş, şimdi düzeltip öyle koyucam. Onun altında bir mesaj yok, sadece unutmuşum.

19 Şubat 2010 Cuma

Acılara Tutunmak: Atletico Madrid-1-1-Galatasaray.


  • Bu maç skor dışında hiçbir şeyin pek Galatasaray adına iyi gitmediği bir maçtı.
  • Koca takımda maç boyunca iyi oynayan sadece Neill vardı. O da sürekli olarak riske girdi, yüreğimizi ağzımıza getirdi.
  • Hakan kimi zaman hatalar yapsa da sakatlığının ardından solda yine sağlam bir görüntü çizdi.
  • Keita ilk yarıda çok kötüydü. Bütün topları yedi. İkinci yarıda biraz toparlanır gibi oldu, golünü de attı ama alıştığımız Keita değil asla.
  • Caner-Gio değişikliği akıl almaz bir değişiklikti. İyi oynuyordu Caner, doksan dakikayı çıkarabilirdi ama daha erken bölümlerde Caner'i oyundan almak bir intihar olabilirdi. Gio yine vasatı aşamadı. Kendisi kanat oyuncusu ama ben Galatasaray forması altında isabetli bir ortasını hatırlamıyorum.
  • Mustafa Sarp çok başarısızdı. Onun yerine Barış ya da Ayhan'la başlanması yerinde olabilirdi.
  • Mehmet ise Galatasaray'ın etkili isimlerinden biriydi. Atakları iyi kesti. Stoperlerin oyundan düştüğü pozisyonlarda Mehmet vardı.
  • Arda ölüyor.. Santrforda olmuyor, olmuyor.. Stoperlerin arasına gömülmüş Arda bir hiç. Zaman zaman kanatlara indiğinde oyuna hareket getiriyor. Ama ilerde etkisiz.
  • Franco yediği gol dışında gayet iyi bir performans gösterdi ama gol akla zarardı. Kapattığı köşeden yedi.
  • Yediğimiz gol zaten olmayacak bir pozisyondu. Boş top, auta gidiyor, Caner adama biniyor, faul! E ne gerek var duran top vermeye be Caner.

1-1 bizim için gayet avantajı bir skor oldu kanısındayım. Yazıyı bir Mustafa Denizli vecizesiyle noktalamak istiyorum: ''Biz bu takıma Sami Yen'de beş atar, turu geçeriz.''

15 Şubat 2010 Pazartesi

En Azından Buradan Bakınca Böyle Görünüyor.

Sezon başına dönelim, her şey ne kadar parlak görünüyordu değil mi. Her bölge için alternatifimiz boldu, Keita ve Elano gelmişti. Takımda zaten Baros, Kewell, Nonda, Arda gibi isimler vardı, yetmez miydi? Hücum hattımız harikaydı, Aydın, Serdar Eylik, Yaser gibi isimler vardı, hepsi de hazırlık maçlarında iyi oynuyordu. Hatta 6-0 kazandığımız Netanya maçında Aydın harika oynamıştı ve patlamayı bu sezon yapacağının sinyallerini vermişti.
O patlama hiçbir zaman olmadı. Aydın Eskişehir'e gitti. Sol bekin tek yedeği olan Volkan Yaman da Eskişehir'e gitti. Baros sakatlandı, Kewell sakatlandı, Sabri sakatlandı, Topal sakatlandı, Balta sakatlandı, Gökhan Zan zaten hiçbir zaman ayaklanamadı. Gün geldi stopersiz kaldık. Gün geldi sol bekte başka başka mevkilerden futbolcular oynadı. Ligin devre arasında Jo, Gio ve Lucas Neill geldi. Bu transferlerden sadece Lucas takıma faydalı oldu, biri gelir gelmez sakatlanıp yattı, Gio kahvehane tabiriyle fos çıktı.
Şu gün için lider olsak da takımın hali kimseye, en azından bana umut vermiyor. Bunun nedeni de sezon başında ''kadromuz çok geniş cağnım'', ''bu sene sırtımız yere gelmez'' gibi şeyler söyledikten sonra ligin ikinci yarısının hemen başında bu sezon için tüm umutlarımın tükenmiş olması.
Şöyle bir bakıyorum takıma, ilk onbir için gözümüz kapalı yazdığım üç futbolcu sakat, biri de sakatlıktan henüz döndü, takıma girebilmiş bile değil. Bu futbolcular Baros, Kewell, Sabri ve Hakan Balta. Sol bekte esas mevkisi sol açık olan bir futbolcu oynatıyoruz, işin kötü tarafı da bu futbolcunun sol açıkta çok güzel performanslar sergilemiş olması.
Yedeklerimiz iyi değil. Bu çok önemli bir nokta, es geçmemek gerekir diye düşünüyorum. Emre Güngör, Barış Özbek, Serkan Kurtuluş, ve her ne kadar bunu hiç söylemek istemesem de Uğur hiç de umut vaadeden performanslar sergilemiyor. Bu konuda Aykut ve Ayhan için özel bir parantez açmak istiyorum. Onları tenzih ediyorum.
Santrforsuz oynuyoruz. Baros sakat, Jo da gelir gelmez yatışa geçti, Yabancı kontenjanı açılsın diye Nonda'yı gönderdik. E çıkıp benim mi oynamam lazım ilerde!? Arda olmuyor işte, oranın insanı değil, daha gerilerde etkili.
Hocanın çok şuursuz hareketleri var. Stoper futbolcuyu sağ kanatta oynatıyor mesela, bir başka stoperi sağ bek görüyoruz, bir gün bakıyoruz sağ bek oyuncusu sol beke alınmış. Kanat oyuncusunu forvete koyuyor, olmuyor, beceremiyor, ısrar ediyor. Futbolu yönlendirmedeki sınırsız kabiliyetini malesef yeşil sahaya yansıtamıyor.
Sezon başındaki ruhtan eser yok. Herkesin yüzü gülüyordu sezon başında değil mi? Gol olunca 11 kişilik bir sevinç yumağı oluşuyordu. Şimdi herkesin yüzü asık. Arda'nın aklı başka yerlerde, sinema salonlarında sanırım. Keita hep asabi, bir çalım atamaz hale gelmiş. Eminön'deki çakma rolex satan zenci adamlara benziyor. Yeni transfer olanlara pas bile atmıyor bizim eskiler.
Devre arasındaki transferler yanlış. Neden yüzyıllardır maç yapmayan iki futbolcu aldığımızı, üstelik de yarım sezonluk aldığımızı anlayabilmiş değilim. Aha biri geldi üçüncü günden yattı işte, ki zaten Avrupa'da oynama gibi bi şansı yoktu, diğerinin tipi de emekleyemeyen tombul bebeklere benziyor. Bu adamları alabilmek için bir de Shabani Nonda'dan olduk üstelik.
* * *
Durum neden böyle acaba? Oturdum ve durum neden böyle acaba diye düşündüm, bir sonuca ulaştım. Şu gün Galatasaray herkes için bir sıçrama tahtası olarak görülüyor.
Bunu sadece şu kötü oynuyor, o yüzden böyle demek için söylemiyorum. İyi de oynasa bir topçu, kötü de oynasa böyle. Düşünüyorum da, Elano, Lucas Neill, Caner Erkin.. İyi oynuyorlar evet. Ama neden burada oldukları belli, piyasalarını arttırıp önümüzdeki sezonlardarda daha büyük kulüplere transfer olabilmek. Aynı şeyler Keita, Giovani Dos Santos, Jo ve başkaları için de geçerli.
Ve zincirin en büyük halkası: Rijkaard. Mesela ben dünyanın en iyi üç teknik adamından biri olarak gösterilseydim, üzülerek söylüyorum ama yeterince ekstrem bir durum olmadıkça Türkiye'ye asla gelmezdim, niye geleyim ki hem.
Ekstrem durum da ne olabilir, hala dünya futboluna bir şeyler verebileceğimi, bu işten güzel paralar kazanabileceğimi düşünüyorumdur. Ama kötü günlerimdir mesela, bana çok da büyük olmayan kulüpleren, çok da astronomik rakamları olmayan teklifler geliyordur, o zaman yabancıların çalışmak için sembolik vergiler ödediği bir ülkeye giderim. Ne güzel teklif, hem Avrupa görmüş takım, harika bir sıçrama tahtası.
Biraz düşünün size de mantıklı gelecek. Yoksa bu adamlar, Caner'i, Elano'su, Abdul Kader'i takım başarılı olsun diye oynamaz ki abi. İki sezon sonrasını düşünür.
* * *
Sonuçta hepsi sarı-kırmızı parçalı formayı terleten adamlar, hepsi bizden. Ama şöyle bir düşününce Serkan Çalık'ların, Yaser Yıldız'ların, Aydın Yılmaz, Ferhat Öztorun, Volkan Yaman'ların ve daha nicelerinin, belki mega yetenekleri olmasa da en azından şimdiklerden daha samimi top oynadıklarını görüyoruz, ben öyle görüyorum en azından, benim baktığım yerden böyle görünüyor.
Sevgiler.

13 Şubat 2010 Cumartesi

ALS İçin Futbol Yazalım.


Arkadaşım Alper Kaya'nın projesi..

Kendi ağzından:
''Geliri ALS MNH Derneği'ne bağışlanacak bir kitap projesi.
Futbolu bilhassa Anadolu Futbolu'nu yazan bir çok blogger arkadaş var, düşündüm...
Hepsi olmasa da bir kısmıyla anlaşsak, kendi destekledikleri takımların dününü, bugününü, yarınını anlattıkları; neden Anadolu sorusunun cevabını sorgulayadıkları; genel manada da Anadolu futboluna değindikleri bir yazı yazsalar...
Şöyle yaklaşık 10'a sayfadan 20 blogger arkadaş destek verse bu harekete, hem bizim için şık bir anı olur hem de ALS derneği hatırlanmış olduğunu bilir, kimse için yapmıyorsak bile, ALS'den vefat eden değerli futbolcularımızın anısına bunu yapabiliriz, çok zor bir şey değil; diye düşünmekteyim ben, nacizane..''


Katkı yapabilecek herkesi bu projeyi yaymaya ve projeye katkı yapmaya davet ediyorum.
Facebook Grubu
ALS İçin Futbol Blogu

10 Şubat 2010 Çarşamba

Üçüncü Kulvar Bize Haram: Galatasaray-3-2-Antalyaspor.

Bu maça nasıl bir onbirle çıktığımızı şu an hatırlamıyorum. Hatırlayınca giricem. Ama zaten kupadan elendikten sonra kim sağda kim solda önemli değil, değil mi.
Onca yıllık Galatasaray kariyerinde şu iki maçta gösterdiği performansın yarısını göstermeyen Necati Ateş'i de ayrıca tebrik ediyorum. Ama elendikten sonra Necati iyi oynamış kötü oynamış ne önemi var değil mi.
Ayrıca şu an sevimli sevimli gülümseyen Fenerbahçelilere de içten selamlarımı gönderiyorum. Ne kadar kiyifli değil mi.

Arda-Gio-Keita yer değiştirip durdu. Gio ve Keita kötü performanslar ortaya koydular. İkinci yarı Gio'nun yerine oyuna giren Emre Çolak başta iyi oynadı, golünü de attı. Mehmet iyi oynarken çıktı, yerine Hakan Balta girdi. Son dakikalarda Uğur-Servet gibi bir değişiklik oldu. Servet sağ kanatta oynamaya çalıştı. Elano, Caner ve Mehmet Topal takımın iyileriydi. Son iki değişiklik ve son on dakikada takımın oyun düzeni şaka gibiydi. Elendik.
Sevgiler.

6 Şubat 2010 Cumartesi

Kayserispor-0-0-Galatasaray.

Bu kadar çekişmeli bir maç için denecek pek bir şeyin olmaması üzücü. Hala olmayan pek çok şey var. Takım iyi oynasa da pozisyonun sonunda sinirlerimiz geriliyor. Caner ve Uğur çok etkisiz, Arda ileri gömülüyor, stoperlerin arasında kayboluyor.. Eskiden üç çalım denemesinden dördü başarılı olan Keita bütün topları kaptırıyor. Herkes mücadele ediyor ama yetmiyor.. Stoperler ve orta saha biraz başarısız olsa bu maçta fark yememiz kaçınılmazdı. Leo Franco ise hakkında tek kelime edilmeyecek yerde. Kanımca topun ağzında.
Rijkaard'ın takdirinden sual olunmaz ama ben hala neden Arda'nın ilerde oynatıldığını anlayabilmiş değilim. Arda servis yapan oyuncu çünkü. Hem servis yapacak Arda'dan mahrum bırakıyorsun takımı, hem de ilerde zaten etkili olamayan adamı stoperlerin markajına gömüyorsun. Bir kişi eksik oynadık işte. Arda'yı ilerde öldürmektense eldeki kaynaklar çok daha iyi değerlendirilebilir diye düşünüyorum. Hatta Elano veya Emre Çolak ilerde harika olur. Onlar olmazsa Mustafa Sarp olur abi. Mehmet Topal'ı koyarsın, Ayhan'ı koyarsın, takımda hiç topçu kalmazsa Ufuk Ceylan'ı koyarsın, sadece topa vursa Arda'nın servisiyle bir şeyler yapar zaten. Antalya maçında denedik olmadı. Israr ettik, bu maça böyle başladık. Ama olmayan şeyi oldurtmaya kasmanın anlamı yok ki. Takıma müdehale hakkı senin elinde işte.
Bir diğer sinir bozucu ayrıntı da hiçbir pasın doğru yere gitmemesi. Bütün paslar mı başarısız olur arkadaş? Maçın sonunda başarılı pas istatistiğinde Galatasaray'ın hanesinde 410 yazıyordu ama ben bir tane bile başarılı pas hatırlamıyorum. Neyse biz yine iyi niyeti elden bırakmayalım ve bunu da zemine bağlayalım.
Tolunay kırmızı karttan sonra üç genç futbolcuyu oyuna alıp kontra denemeleri yaptı. Bizim hamlemiz ise Barış Özbek idi. Barış Özbek. Anlamak mümkün değil.
Sanırım teknik direktör olmadan teknik direktörün ne düşünerek hareket ettiğini hiçbir zaman anlayamayacağız..
Sevgiler.

3 Şubat 2010 Çarşamba

Islıklanan Adamlar.

Bu sezon bu kadar kötü, hakkında yazı dahi yazılamayacak bir maç olmamıştı. Demek ki, 1, 3, 5, 7 transfer de yapılsa bu iş olmayacak. Hakan Balta ve Milan Baros aynı anda sakat olunca denge menge kalmayacak. Hoca kendinden geçecek, sol bekte sağ bek, sağ bekte stoper, kanatlarda ön libero futbolcuları oynatacak.
Antalyaspor seyircisi maç boyunca Galatasaray'ı demoralize etmek için ıslıkladı durdu. Ama eminim Galatasaray seyircisi olsa onlar da ıslıklardı, protesto amaçlı.
Tek parantezimse bu maç için, Elano. Tek çabalayan o.

Tutmayınca Tutmuyor İşte: Aydın Yılmaz Eskişehirspor'da.

Aydın Es-Es'e gitti. Hayırlı olsun. Es-Es'i de iyice Galatasaray yaptık yalnız. Forvet, sol bek derken sağ açık da Galatasaray'lı oldu. Aydın'ı severim ben yıllardır kendini geliştirememiş olsa da. Hatta abartıp takımda en sevdiğim üç topçudan biri de derim, Emre Aşık ve Harry Kewell'la beraber. Şöyle bir yazım vardı hakkında.
Ama Aydın Konyaspor'a attığı o golden sonra hiçbir zaman 'olmadı'. Kabuğunu kıramadı. Özellikle son iki sezondur iyi performans gösterdiği maç sayısı bir elin parmaklarını geçmedi. Hep bir hal vardı üstünde, omuzları da düşüktü. Hırslu bir görüntüsü yoktu. Hücum hattına yapılan son transferlerle takımdan iki gömlek aşağı kaldı, topun ağzındaki oldu. Top ateşlenince de kendini Eskişehir'de buldu. Ayşe'nin şarkısı Aydın için yazılmış gibi, ''Bir şey eksik o da enerji, yok ki aramızda sinerji, tutmayınca tutmuyor işte.''

1 Şubat 2010 Pazartesi

Denizlispor-1-2-Galatasaray.


"Elano'nun attığı 60 metrelik pasa koşabilecek, o pası akıl edip hareketlenebilecek bir forvetimiz var artık, ben en çok ona seviniyorum." -Selamon.

  • Lucas'ın böyle güven vermesi çok iyi.
  • Caner sol bekte olmuyordu. Bugün de olmadı pek. Gerçi Gio oyuna girince ileri geçti. Maçın başında şöyle bir diziliş olsa olmaz mıydı diye düşünüyorum, sağ açıkta Arda, sağ bekte Barış, sol bekte Uğur sol açıkta Caner. Ama sonra Barış'ın yaptığı harika asisti hatırlıyorum. Ne bileyim, olabilirdi de. Hoca her zaman daha iyi bilir diye genelleyip bu maddeyi bitiriyorum.
  • Elano önceden maç esnasında topla çok buluşup çok saçma hareketler yapardı. Şimdi her hareketi olumlu olmaya başladı. Bu sefer de topla buluşmuyor. İlginç.
  • Defansın performansı hakkında pek bir yorumum yok ama gözüme çarpan bir şey var. Abi niye sürekli topu şişiriyosunuz ileri? Aranızda tek isabetli pas atabilen Caner. Mustafa ve Elano'yu niye dikmişler oraya? Siz pas vermediğiniz için maç boyunca boş boş gezdi adamlar, olmuyor.
  • Jo bence çok iyi bir 'düz forvet'. Zeki, tekniği ve fiziği yerinde. Düz olmayı dezavantaj olarak algılamayın. Önümüzdeki maçlarda skora bol bol katkısı olacaktır.
  • Gio'nun fiziksel ve mental eksikliği hissediliyor. Maç eksikliğinden elbette. Fiziğini güçlendirirse tekrar takıma çok faydası olacak gibi. Bir de sanırım şey var, bu adam çok güzel topsuz bindirme yapar, iki adamı peşine takıp gide valla. Sonra Uğur ortada Arda'yı, Emre'yi, Elano'yu görüp pasını atar, bomboş, oh. Süper.
  • Mustafa Sarp bomboş gezindi durdu maç boyunca. Hakkında söyleyecek pek bir şey yok.
  • Emre gayet iyi oynuyor. Emre'nin iyi oynaması çok hoşuma gidiyor benim. Altyapıdan çıkan futbolcular kendini gösterince mutlu oluyorum. Tıpkı Aydın'da Uğur'da Arda'da olduğu gibi. Bıraksalar da kornerleri frikikleri de o kullansa. Büyüsün o çocuk yıldız olsun. Bizimkiler gibi takılıp kalmasın yirmisinden Everton'a yirmi ikisinde Arsenal'e gitsin mesela. Şampiyonlar ligi kazansın falan. Kurduğum hayal bile güzel.
  • Leo Franco o golü yiyince epey sövdüm kendisine. O kadar para veriyor yönetim dedim, sonra yabancı kontenjanı açılsın diye Avrupa'da oynayabilecek tek forveti gönderiyor dedim. Ayıptır dedim, gönderin gitsin bunu dedim. Sonra kaleciliği iyi bilen biri bu golün yenilecek gol olduğunu söylediği. Kalecinin yapabileceği bir şey yokmuş o golde yani. Ama hala Aykut Erçetin ve Ufuk Ceylan'ın olduğu kadroda olmasının çok gereksiz olduğunu, hatta abes olduğunu düşünüyorum. Ha tabi gün gelir önemli bir maçta insanüstü bir performans gösterir falan, fikrim değişebilir. Olabilir. Ama şu an böyle düşünüyorum.

Görüşmek üzere, önümüzdeki maçlara bakıcaz.

 
Winger Back Blog! - Geyik Yapabilen Antiholiganist Futbol Blogu. - 2009 - 2013. | Bütün Haklarını Sami Yen'e Gömdüm.