1 Aralık 2010 Çarşamba

Galatasaray'da yönetim, topçulardan daha iyi adam eksiltiyor.

Ne yapmaya çalışıyorsunuz?

30 Ekim 2010 Cumartesi

Galatasray-2-1-Antalyaspor.


  • Ne zamandır yazmıyorduk. Öyle ki this11.com kadromda eski futbolcular kalmış. Yaser'i görünce çok şaşırdım mesela.
  • Rıdvan Dilmen diyor ki, Kewell, Baros, Elano iyi hoş da hep yatıyor. Yatan futbolcu futbolcu değildir, bla bla. Ben de diyorum ki, Kewell, Baros, Arda ve Elano olmadan bu takımın oynadığı futbol futbola benziyor mu? Benzemiyor. O zaman Galatasaray'ın bu futbolculara ihtiyacı vardır. Başka da bi şey demiyorum. Futbolcu sakat olabilir, tribünde oturabilir. Oynamyor diye 105 dakika asık suratlı mı izlesin maçı, eğlenecek gülecek elbette.
  • Haftalar sonra galip geldik. Güzel oldu. Ama şunu söylemek istiyorum ki, Pino da olmasa bu akşam oynanan futbol hiçbir şeye benzemeyecekti.
  • Hagi'yi ve Tugay'ı Sami Yen'de görmek güzel.
  • Barış birkaç haftadır standardının üstünde oynuyor. Ama standardı pek iç açıcı değil zaten.
  • Serkan'ın sakatlanması kötü oldu. Halihazırda yüzlerce eksiğimiz varken takıma üçüncü sezonunda tam anlamıyla adapte olabilmiş bir adamı sakat vermek iyi değil, üstüne üstlük Ali Turan yine kötü yine kötü.
  • İki sezondur tüm kornerler Servet odaklıydı. Nihayet attı golünü. Önceden kendisinin attığı bir kafa golü hatırlamıyorum ben. Böylece laneti kırmış oldu bir yerde.
  • Bazı adamlar var, kimsenin bir türlü beğenmediği, ama benim görev adamı dediğim, sigorta dediklerim. Geçen sene Mehmet Topal, Emre Güngör, Emre Aşık ve Uğur vardı, gittiler. Halihazırda da Servet var, Sabri var. Bir diğeri de Hakan Balta. Hakan Balta'nın her takıma lazım bir futbolcu olduğunu düşünüyorum. Ama işte, günün koşullarına göre bu takımda Insua oynamalı. Insua daha verimli şu gün.
  • Sabri açıkta iyi oynuyor.. Zaten kendisi hücum orjinli bir futbolcu. Ayrıca kaptanlığa da Arda'dan daha uygun olduğunu düşünüyorum. Bence bu Galatasaray'ın üç kaptanı Ayhan, Sabri ve Aykut'tur. Onu geç de, Emre Aşık'ı kaptan görmek nasip olmadı bir.
  • Cana hakkında bir yorum yapamıyorum ben. Göze batan bir hatası olmuyor ama takıma bir artısı var gibi de değil. Siyahla beyaz arasında gidip geliyor.
  • Geldik Ufuk'a. Eskiden daha iyi miydi Ufuk, yoksa overrated mıydı? Bilemiyorum ama Ekim 2010'da Ufuk Ceylan kulübeyi hak ediyor.
Pek iç açıcı değil takım evet ama bir umut var her zaman, Galatasaray isminin olduğu her yerde umut var. Uzun bir zaman sonra böyle bir maç yazısı oldu. Sevgiler.

Evet, Çok Zaman Oldu.

Geçen sezonun sonunda olaydan iyice kopup kalitesizleşmiştim, bu sezonsa hiç yazma isteğim uyanmadı. Ama bu akşam dönüyorum tekrar maç yazılarımla, bekleriz.

21 Haziran 2010 Pazartesi

Takım Ruhunu Satıyoruz.

Geçen sezonun başında Volkan, Yaser ilk devre bitmeden Nonda, devre arasında Aydın, Tobi, Alparslan, sezon sonunda da Mehmet, Erhan, Semih, Serdar gönderildi, Aydın haricinde bonservisiyle.
Ben takım ruhunun Türk futbolcularla yakalanacağına inanan biriyim, tamam başarıları getiren anahtar futbolcular genelde yabancılar oluyor, Hagi-Popescu-Taffarel gibi, ama bir takımın iskeleti de yerli futbolcularla sağlanır diye düşünüyorum.
Yani nedir, Uğur Uçar, Aydın Yılmaz, Servet Çetin, Emre Güngör, Servet, Hakan Balta, Mehmet Topal, Ayhan, Barış, Sabri, Aykut.. Bunlar önemli futbolculardır. Şimdi Uğur da gitti, Mehmet de gitti, Servet gidecek gibi, Rijkaard Barış'ı sevmiyor, Aykut'un önüne boktan bi yabancı kaleci daha getirecekler.
Göndere göndere takımda yerli futbolcu bırakmadınız ulan.

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Lütfen Geri Dönme.

Geri dönme Jo. Seni sevmiyoruz. Elano'yu da çağır yanına. Bir daha gelmeyin Florya'ya.

13 Mayıs 2010 Perşembe

Oldu Mu Şimdi?

E ama arkadaş, Emre Aşık'ı seviyoruz diyoruz, Emre Aşık futbolu bırakıyor, Mehmet Topal'ı seviyoruz diyoruz Mehmet Topal transfer oluyor. Hadi Hakan Balta'yla Aykut da gitsin o zaman.
Umarım Mehmet'in kariyeri açısından hayırlı olur. La Liga, üstelik Valencia. 2005'te Dardanel'deki Mehmet bu günleri hayal ediyor muydu acaba?

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Hoşçakal Emre Aşık: Galatasaray-1-2-Antalyaspor.

Ne demek gerek bilmiyorum bu maç için. Kötü oynadık ve yenildik işte. Bu kadar.
-Emre Aşık'ın futbolu bırakıyor olması üzücü. Gözümde çok büyük bir topçu idi. Hala da büyük bir adam gözümde.
-Neill gole mal olan ilk hatalarını da yapmış oldu böylece. Afiyet olsun biz taraftara.
-Jo denen adam hala maça çıkıyor ya bu takımda, işte ben buna üzülüyorum. Ama bir de şu var ki, Galatasary'ın forveti yok. Sezon başında Ümit ve Yaser gönderildi, sezon ortasında Nonda gönderildi, Baros'un zaten takımla alakası kalmamış maç ortasında stadı terk ediyor. Ama Galatasaray'ın böyle olmaması gerek. 'Defansif' denen çift forvetli Lucescu döneminde Arif ve Ümit oynuyordu, birisi düşerse Serkan hazırdı, hiçbiri olmazsa Murat Sözkesen ve Radu cepteydi. Keza geçen sezon Baros oynuyordu, zaman zaman Ümit oynuyordu, ikisi de olmazsa Nonda cepteydi. Bu sezon Galatasaray'ın hücum üçlüsünün ortasında Aydın'dan Caner'e görmediğimiz topçu kalmadı.
-Aldığım bir duyuma göre(gizemli bir şey falan değil, öyle haber) Elano kişisi sakatlığını bahane edip ülkesine dönmek istediğini söylemiş yönetime, yönetim hayır cevabını verince sevgili arkadaşımız da, o zaman idmana-maça çıkmıyorum şeklinde atar yapmış. Bu olayların üstüne Rijkaard kendisine izin vermiş. Alın size disiplin. Heheh. Umarım Brezilya'ya gider ve bir daha dönmez.
-Emre Çolak arkadaşımız maça iyi başladı ama devamını getiremedi. Fiziki gücü yetersiz elbette, yirmi iki yaş altı tüm Galatasaraylılar gibi. Ama çok severiz Emre'yi, ekstra yetenekli ve durduk yere skora katkı sağlayabilen bir eleman. Bir an önce kendisini bulmasını diler başarılarının devamını dilerim.
-Keita'nın frikikte Caner vursun derken ben vurucam diye ısrar etmesi bence çok yanlıştı. Son karar pazubandı takana ait olmalı diyorum ben. Üstelik de nihayetinde Keita uzaktan şutlar konusunda iyi değil, biliyoruz bunu, böyle tartışmalara gerek yok.

Geçen hafta maç yazısını atlamıştım özel sebeplerden dolayı*, ama şimdi atlamıyorum, bu maçtan nefret etmiş olmama rağmen. Artık ligden üçüncülükten başka bir şey beklemiyor olmamız şevkimi biraz kırdı elbet ama yok etemedi. Hala son düdük çalmadan maçtan kafamı çevirmiyorum, size de aynısını öneriyorum. Taraftar bugünlerde gerek. Sami Yen'deki durmadan hoo hoo diyip ıslık çalan adamlar umarım Türk Telekom Arena'da taraftar kimliğine bürünür.
*Ve yine umarım ki Elano gibi, Jo gibi adamlar seneye bu formayı giyemez.

7 Mayıs 2010 Cuma

Takım Oyunu.

Barcelona takım oyunu oynuyor.. Takım oyunu için uyum şart..

25 Nisan 2010 Pazar

Ya İçindesindir Yarışın Ya Da Dışında Yer Alacaksın: Galatasaray-0-0-Bursaspor.


  • Heheh. Ne Galatasaray Şampiyonlar Ligi'ne gider artık, ne Bursa şampiyon olur. Fener'e çalışırız böylece el birliğiyle.
  • Aykut ulan.. Bu takımın %60'ı Aykut'tur.
  • Orta sahamız çok silikti bugün. Mehmet Topal ve Elano çok uzaktı maçtan. Mehmet Topal tabi gerilerde atak kesmede başarılıydı, ama o kadar. Arda ve ilerleyen dakikalarda Mustafa Sarp da pek bir şey yapmadı. Epeyce eksikti orta saha.
  • Abi bu Caner kişisi kazma değildi be.. Şutları ortaları falan başarılıydı.. Ne biçim ortalar yapıyor şimdi. Bir adamın ortaları ya kaleciye ya da taca gitmez arkadaş.. Biri de takım arkadaşının kafasına gider. O sol kanattan Ergün Penbe'ler, Gheogrhe Hagi'ler, Harry Kewell'lar orta yaptı Caner; senin bu top tepmelerin yakışmıyor oralara.
  • Keita ne oynadı be.. Bir ara artık düşüp kalacak sandım, çok yoruldu, ama yılmadı. Böyle devam etsin canımı yesin. Gerçi nereye devam edecek, iki gün sonra lig bitecek..
  • Sabri.. O neydi be Sabri; sağdan, gerilerden koştun koştun orta çizginin soluna, topu kornere attın.. Ne yaptın Sabri?
  • Lucas-Hakan ikilisi sezon başında kimsenin aklına gelmeyecek bir ikiliydi elbette stoper için. Lucas zaten yoktu, Hakan da sol bekin değişilmez ismiydi. Stoperde de Servet, Emre Aşık, Emre Güngör, Gökhan Zan gibi isimler vardı. En uzak ihtimal Mehmet Topal'ın stopere çekilmesiydi. Şimdi ne oldu, Servet'in üstü çizildi, Emre Aşık kadro dışı tribününe mahkum edildi, Gökhan'ı zaten saymayalım, Emre Güngör de yedek oldu. Ne oldu, neler oldu ama güzel bir kimya oldu bence. Servet've Emre Aşık takımdan uzaklaştırılmasaydı daha iyiydi ama.
  • Arda son maçlara göre biraz daha iyi bir maç çıkardı. Ama olmuyor işte. Artık git be kaptan, Galatasaray'dan daha çok Avrupa'da oynayacağın bir takıma git, genç futbolcuya genç futbolcu gibi davranılan bir takıma git, medyanın bu kadar çirkef olmadığı bir ülkenin takımına git.. Daha da kalırsan diğer tümü gibi, sadece çok iyi oynuyordu adam, sonra kayboldu gibi laflarla anılacaksın.
  • Abi biz Jo denen o lavuğu nerden almışız!? Gitsin o adam takımdan. Öyle bir Galatasaraylı olmasın. Hatta mümkünse giderken Mustafa Sarp'ı da götürsün. Mümkün olduğunca uzağa gitsinler buradan, bizden uzak olsunlar. Daha da bir şey demiyorum.
Nedir olay, ne Şampiyonlar Ligi'ne gidiyoruz ne Fener'in şampiyonluğuna engel olabiliyoruz. Harika değil mi? Biz daha beterini yapıncaya kadar en beteri bu.

20 Nisan 2010 Salı

Kavga Ve Düğün.

Ayıp lan.. Biriniz kaptan, biriniz düzenli oynayan topçu. Sizin ne yaparız da bu sene daha başarılı oluruz diye oturup düşünmeniz gerekiyor. İdmana çıkıp, sonra birbirine hakaretler, yumruklar sallayan adamların Galatasaray kültüründen nasibini almış olmaları mümkün değildir.. Siz aynı kanadın topçususunuz be.. İki gün sonra aynı gole sevineceksiniz. Böyle şeyler ayıp. Yakşmıyor.
Akşam Sabri Bey evleniyormuş bir de. Takım arkadaşınızın en mutlu gününde çıkardığınız olaya bakın.

17 Nisan 2010 Cumartesi

Manisaspor-1-2-Galatasaray.

Çok üstünde konuşulacak maç değildi aslında. Benim düşüncem esas üstünde durulması gereken mesele Servet.. Takımdan kopmuş bir hali var. Sahaya topunuzun amına koyim dercesine bakıyor. Gazetelerde Rijkaard'ın Servet'i süresiz olarak takımdan kesildiği yazılıyor. Rijkaard, sistem diyor, oyunu geride kurucaz diyor. Burda sistem mi futbolcu mu önemli sorusu doğuyor; sorunun cevabı tereddütsüz sistem olur ama kaybettiğin topçu da Servet Çetin.
  • Hakan Balta stoperde başarılı. Son dönemdeki kendi yerinde çıkardığından daha iyi performanslar çıkarıyor. Hakan'ın çok büyük bir topçu olduğunu düşünüyorum ben. Sol bekin yanında sol açık, stoper, ön libero her yerde oynuyor.
  • Caner'in kötü şutları zaman zaman sinir bozdu ama bunun dışında gayet iyiydi. Savunmada da göze batan bir hatası yoktu, hücumlara katıldı, zamanında dönebildi, hırslıydı vesaire. İstiktarlı olması da güzel ayrıca.
  • Lucas Neill takımın en iyilerinden olmaya devam ediyor. Oyunun son döneminde sağ bekte de iyiydi.
  • Sabri hatalarla oynadı. Hücumlardan zamanında dönemedi. Manisa da sol kanattan çok yüklendi. Bunun üzerine de maçın son bölümünde oyundan alındı. Ama yine de çok kötü bir görüntü çizmedi.
  • Sanırım o maske Mehmet'e çok engel oluyor. Bugün de kendi kalesine gol attı. Keşke olmasaydı tabi ama yapacak bir şey yok. Mehmet o topu çıkarmak için uzun mesafe koştu ve zaten o dokunmasaydı arkasında Manisalı hücum oyuncusu bomboştu. Yüzünden sakat olduğu için o kafayı kontrollü vuramadı. Gerçek Mehmet bu değil, normalde top da geçmez adam da.
  • Arda yine orta karar bir performans ortaya koydu. Kötü değildi, zaman zaman heyecanlandırdı. Ama maç başında tribünün çağırmasına rağmen gitmemesi ve oyundan çıkarken taraftara atar yapması eksi puan hanesine yazıldı. Tribünden geldiğini söyleyen, Galatasaray sevgisini her fırsatta dile getiren kaptanın bunu yapmaması lazım. Unutmaması lazım ki o, Emre Aşık'ın, Ayhan Akman'ın, Aykut Erçetin'in olduğu takımda birinci kaptan yapıldı.
  • Gio çok güzel oynuyo lan. İyi niyetli hiç değilse, Elano gibi aman topa girmeyeyim, aman Dünya Kupası tribinde değil. Süratı ve çalımlarıyla zaman zaman bizi heyecanlandırsa da skora katkısı olmuyor ama. Yakında o da olacak.
  • Arda-Mustafa Sarp değişikliğine ve bu değişiklikten sonraki kurguya anlam veremedim açıkçası. Takımda pek aksayan bir şey yoktu ve Arda da kötü oynamıyordu. Ve de Mustafa oyuna direk forvet arkası girdi, Elano arkada kaldı. İlginç bir değişiklikti. Ve yine Mustafa Sarp'ın oyuna bir katkısı olmadı. Bu duruma alıştım ben. Mustafa Sarp'ın sahada olduğu zaman on kişi oluyoruz.
  • Baros kendine pozisyon yaratmayı iyi biliyor. Bence takımdaki oyun zekası en yüksek topçu o. Topu ayağında tutabilmesi ve çalım yeteneği de büyük bir artı. Bugün de golü buldu, gerçi o golde Arda ve Caner'in rolü en az kendisi kadardı. Büyük topçu vesselam Baros.
Geçen hafta maç esnasında konserde olduğum için maç yazısı yazamamıştım. Umuyorum ki bu yazıyla kendimi affetirmiş olurum. Önümüzde çok önemli bir Bursa maçı ve yine çok önemli üç maç daha var, bu maçları alırsak matematiksel olarak şampiyonluk ihtimalimiz hala sürüyor demektir. Öyle bir görüntü yok ama yine de alalım maçları.. En güzel klişedir bence: ''Üç puanlı sistem her türlü sürprize açıktır.''

Resmi Sitede Yayınlanan Açıklama.

Spor kamuoyunun da yakından takip ettiği gibi geçen Pazar günü Ali Sami Yen Stadı’nda oynadığımız Diyarbakırspor maçında tribünlerde futbol takımı ve bazı futbolcularımız aleyhine protestolar gerçekleştirildi. Ne yazık ki; Pazar gününden itibaren yayınlanan bazı yazı ve haberlerde Galatasaray Spor Kulübü Yönetimi’nin protestoları organize etmek suçlamasıyla asılsız şekilde töhmet altında bırakıldığını görüyoruz.

Değerli Galatasaraylıların ve tüm spor kamuoyunun kesinlikle bilmesi gerekiyor ki protestoları Galatasaray Yönetimi’nin yaptırdığını söylemek en yalın söylemle bir iftiradır. Bu iddiaları seslendirenleri ve bununla ilgili spekülatif haberlere imza atanları Galatasaray Spor Kulübü olarak kınıyoruz. Bu tür spekülatif düşünce içinde bulunanlardan tek bir ricamız var: Lütfen, kulübümüzü, futbol takımımızı, futbolcularımızı ve taraftarımızı kendi dünyalarınızda yarattığınız tasarımlarınızın içine çekmeyin.

Galatasaray’ı rahat bırakın.

Saygılarımızla.

Galatasaray Spor Kulübü

Şurda.

12 Nisan 2010 Pazartesi

Galatasaray-4-1-Diyarbakırspor.


Maç esnasında Şebnem Ferah konserinde ter dökmekte olduğum için maç yazısı yazamıyorum.
Güzel konserdi. Ama maç da güzel maç olmuş yani. Kaçacak maç değilmiş.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Ekşi Sözlük..


Sözlükçü olmama rağmen zaman zaman Ekşi Sözlük yazarlarının entrylerine anlam veremiyorum..
Mehmet Topal başlığına bakıyoruz, son iki sayfa olumsuz eleştirilerle dolu.. Tamam bir futbolcuyu beğenmeyebilirsin, ama öyle saçma şeyler yazılı ki insanı sözlük müessesesinden soğutuyor.
Mehmet Topal ulan.. Mehmet de top oynamıyorsa kim oynuyor memlekette bu topu?

5 Nisan 2010 Pazartesi

Savaş: Sivasspor-1-1-Galatasaray.

Öncelikle Barış'tan başlamak istiyorum. Barış'ın bugün yaptığı ciddiyetsizliktir, amatörlüktür. Yaptığı yavşaklıktan başka bir şey değildir. Büyük takım oyuncusu bunları yapmayacak abi, savunacak bir şeyi yok Barış'ın. Üstelik bu ilk de değil.
-Takımda kimsenin içinde bir inanç olmaması çok kötü. Servet gibi, Hakan Balta gibi güven adamları her topu sektiriyor. İnanılır gibi değil. Takımda Mustafa Sarp gibi bir adam oynuyor. Mustafa Düz. Neden on kişiyle çıkmıyoruz ki dedirtiyor. Barış'ın kafası güzel, şuursuz şuursuz gezinip duruyor. Bile bile, göre göre gidip kendini attırıyor. Doksanıncı dakika, iki puan uçup gidiyor, oyuna girmeye hazırlanan kişi Gökhan Zan. 21 kişilik kadron varsa oyuna alacağın 22. adam. Aylardır ayağına top değmemiş. Daha önce Elano giriyor oyuna. Etkisiz Mustafa çıkıyor, etkisiz Elano giriyor. Bomboş bir değişiklik. İyi oynayan Keita'yı oyundan alıyorsun, hadi diyoruz, sinirlenmesin, kırmızı kart görmesin diye aldı. Ama maç boyunca üstüne oynanan Mehmet Topal ve sinirlerine hakim olmaktan aciz topçu Barış oyunda kalıyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyoruz.
-Takımda herkese bir şuursuzluk hakim. Hakan Balta kulübeye alışmış, çimi yadırgıyor; keza Servet aynı şekilde, Emre oynuyordu ne güzel niye kaldırdın beni hoca diyor. Gio'nun ne kadar iyi top sürdüğünü, top sürerken ne güzel kendini yere bıraktığını; Keita'nın harika vücut çalımları attığını ve topu dağlara taşlara nişanladığını görüyoruz. Mustafa Sarp numaralı tribündeki x kişiden daha az kamera açısına giriyor. Ayhan ve Barış desek rakibe ve hakemlere laf yetiştirmekle meşgul. Takımın geneli böyle olunca iyi niyetli çabalar gösteren Mehmet Topal'ın, Lucas'ın, Aykut'un emeklerine çabalarına yazık oluyor.
-Aykut'a diyecek pek bir şey bulamıyorum. Şu takımdaki dört sene oynamasa öteki maçta her türlü oynayacak iki adamdan biri, Emre Aşık'la birlikte. Ve bugün diğer maçlarından farklı olarak şansı da yanındaydı, doksanıncı dakikaya kadar. Ama yine şanssızlık Aykut'un peşini bırakmadı. Ben Aykut gibi, Emre Aşık, Emre Güngör, Mehmet Topal gibi takımı için oynayan adamlardan yanayım. Hatta yeri geliyor, zaman zaman Leo Franco gibi, Elano gibi şuursuzlara kıl oluyorum. Emre Aşık 37 yaşında da olsa, 47 yaşında da olsa çıkıp aslanlar gibi topunu oynuyor. Elano milli takımda harikalar yaratırken bir bakıyoruz Galatasaray orta sahasında yokları oynuyor, boğazı ağrıyor oynamıyor, tırnağı bükülüyor oynamıyor, eli uf oluyor oynamıyor. E böyle olunca ben de sinir oluyorum böyle adama.
-Intertoto Kupası hala var olsaydı ona bile gidemezdik bu atmosferle. Herkese sarı-kırmızı günler, sevgiler.

Unutmadan: Sivasspor sanırım Amerikan Futbolu ya da Amerikan Güreşi müsabakalarını takip ediyor. Bilinçli olarak çok ve gereksiz sert oynuyor. Adamların üstüne oynuyor. Bugünkü hedefleri Mehmet Topal ve Keita'ydı. Mesut Bakkal'ı tebrik ediyorum, çalıştırdığı her takıma böyle çirkeflik aşılayabildiği için. Kendisi benim gözümde Mesut Bakkal değil Mesut Kasap'tır.

4 Nisan 2010 Pazar

Mustafa Sarp..


Sezonlar sonra orta sahasında Mustafa Sarp'sız oynayan Bursaspor şampiyonluğa koşuyor.
Sezonlardır Cihan Haspolatlı gibi, Mehmet Güven gibi topçular gören Galatasaray orta sahası bu kadar umutsuz bir vaka görmedi.

28 Mart 2010 Pazar

Galatasaray-0-1-Fenerbahçe.


Tarihe not: Galatasatay'ın 2009-2010 sezonunda ligden koptuğu, 2010-2011 sezonu Uefa Avrupa Ligi'ne gidebilme hesaplarının başladığı maç oldu.

27 Mart 2010 Cumartesi

Büyük Maç Yarın.


Yarın akşam derbi var ama Galatasaray tamamen kongreye kanalize olmuş durumda. Sanki yarın Mlada Boleslav'la baraj maçına çıkacak gibiyiz.
Belki bu durum bir stratejinin parçası olabilir. Taraftarın ilgisini biraz daha zayıf tutarak maç esnasında oluşacak gerginlik bir nebze olsun azaltılmak isteniyor olabilir. Ya takıma maç önemli değil, yenilseniz de sizleyiz ne de olsa mesajı olabilir.
Görsele gelelim, geçen sezon Sami Yen'de oynanan derbiden. Son dakikalarda ceza sahamız içinde kavgalar dönüyor, Roberto Carlos ve Lincoln olayları santra yuvarlağından kol kola izliyorlar. Bu kareyi ilk gördüğümde epey sinirim bozulmuştu, ikisine de öfkem belirmişti, ki zaten ikisini de sevmem pek.
Ama sonra düşündüm ki, bu bir maç sonuç olarak. Bak iki takımdan da en çok para kazanan adamların hiçbir şey umrunda değil.
Şimdi Carlos da Lincoln de Türkiye'de değil, Hakan Balta da Semih de takımlarının taraftarlarınca sevilen futbolcular.
Ben burdan iki takım taraftarlarını da sükunete davet ediyorum, Özhan Canaydın'ın anısına centilmen olalım bu maçta.

23 Mart 2010 Salı

Kalbimizdesin Özhan Başkan.


Unutulmayacaksın.

21 Mart 2010 Pazar

Trabzon-1-0-Galatasaray.


Galatasaray bu defa kefeni yırtamadı. Bize maçları kazandıran o Galatasaray Ruhu bugün uzaklardaydı.
Herkes hakkında uzun uzun yazacak şeyler var elbette. Ama bazı şeyler gittikten sonra bu detayların bir önemi kalmıyor malesef. Mustafa Sarp kötü oynamış, Caner hala sol bek değilmiş, Keita iki kişinin markajı altında kalınca doğal olarak etkisiz kalmış, Barış zaten futbolcu değilmiş, ne önemi var ki. Bugün Avni Aker'de Galatasaray 2009-2010 şampiyonluğundan oldu.
Hakem yüzünden oldu bunlar demek çok yanlış ve ağır olur elbette. Ki zaten işi götürecek takım hakemi de yener, şampiyon olur. Ama bugün gördük ki hakem çok ilginç kararlara imza attı. Caner'in golünü vermedi vs. değil benim dediğim, maçın ilk yirmi dakikasında belliydi bu maçı bizim lehimize bitirmeyeceği.
Sezon başında hem iyi top oynayan hem de üç kulvarda da iddialı bir Galatasaray vardı. Şimdi hala iyi oyun var, ama üç kulvarda birden havlu atmış durumdayız. Yarın Bursa Denizli'yi yenecek, haftaya Fenerbahçe bizi yenecek, puan farkı sekize yükselecek ve biz her sezon olduğu gibi Uefa Kupası'na gitme planları yapacağız. Böyle bir görüntü var. Ama yine de -iyi niyet bende kalsın- futbolda her zaman mucizelere yer vardır.
Son olarak şunu demek istiyorum; Frenk amca, tamam takım iyi futbol oynuyor da, şu takımda neden Emre Çolak oynamaz? Arda yok işte, Arda'nın yerini nasıl Barış'la falan doldurmaya çalışırsın? Çek işte Elano'yu asıl başarılı olduğu orta çizgiye, koy ileri Emre'yi bak bakalım neler oluyor bu takımda.
Şu takıma bak, Barış, Mustafa Sarp falan hala burdan ekmek yiyor. Barış 234234234. kez futbolcu olmadığını gözümüze soktu ama Galatasaray bunu görmemekte ısrarlı. Mustafa ise mücadele falan etmeye çalışıyor ama ne top ayağına yakışıyor, ne de Galatasaray forması üstüne.
Peşin edit: Emre Güngör'e laf atmaya kalkan bizden değildir. Her futbolcu hata yapar, stoperin farkı ise hata yaparsa gole mal olur. Maç boyunca Servet nerde Servet nerde diye inleyenler acaba Emre'nin çıkardığı o kadar topun Servet olsaydı çıkmayacağını biliyor muydu?

14 Mart 2010 Pazar

Galatasaray-3-0-Ankaragücü.

Çok enteresan bir maç değildi bu bence. Galatasaray yapması gerektiği gibi, çıktı oynadı ve üç puanı üç golle aldı. Keita başta olmak üzere, Jo, Elano, Neill gibi isimler başarılıydı. Baros aylar sonra kramponu giydi ve golünü yazdı scoreboarda. Mustafa Sarp epey etkisiz göründü, gerçi kendisine pek iş düşmedi. Haftalarca beklediğimiz Sabri yine hatalarla oynadı. Ama Sabri hırslı ve yetenekli bir futbolcu, hatalarını telafi ediyor. Bu maça da kaptan çıktı.
Bu maçla ilgili parantezlerim Caner, Barış ve Ayhan'la ilgili. Ayhan'ı biliyoruz, pasları isabetli olur genelde, ayağında da topu tutmayı bilir. Ama pas atması gereken zamanlarda pas atmıyor, attığı paslar çok yersiz oluyor. Geçen sezonun Hasan Şaş'ı değil belki ama iyi değil. Barış genelde mücadelesi ile ön plana çıkardı şimdiye kadar ama pek mücadele ettiğini görmüyoruz.
Caner.. Caner hala sol bek değil. Ben o kadar maça sol bek çıksaydım sol bek olurdum artık. Artık Caner sol açıkta oynasın. Sol bek için alternatifimse hala Ayhan.
Sevgiler.

8 Mart 2010 Pazartesi

2 El 2 Gol: Eskişehir-2-1-Galatasaray.


Geçen hafta harika bir Galatasaray vardı sahada. Bugün ise birbirinden kopuk on bir adam vardı. Rezil bir Ayhan, tüm iyi niyetine rağmen kötü bir Mehmet, etkisiz bir Keita, hantal bir Arda. Bunun yanında başta Caner ve Jo olmak üzere çalışan, en azından çalışmaya çalışan birkaç adam vardı. Ne bir organize atağımız olabildi, ne de ikinci yarının başına kadar net bir gol pozisyonumuz.
Derken Koray Aslan'ın sol eli devreye giriyor ve skor 1-0 oluyor. Evet savunma hatalı. Savunmanın hatalı olması Koray'ın elini ve Bülent Yıldırım'ın hatasını legal kılmaz.
Daha sonra aynı Koray her itiş-kakışta, her hakeme itirazda sahnede. Oynatmamaya oynuyor. Eskişehir'in düzgün futbol anlayışına gölge düşürüyor.
Hakemler hakkında konuşmayı sevmem, konuşanı da sevmem genelde ama Koray'ın iki pozisyondaki iki eli görülmeyecek cinsten değildi. Bülent Yıldırım gerçekten rezil bir performans sergiledi. Hatalı kararlarının büyük çoğunluğu Galatasatay alehineydi.
Sabri'nin oyuna katkısı olumsuz yöndeydi. O kadar bekledik seni Sabri, o kadar çok hata yapıyorsun ki insan, ''E niye oynatmıyosun ki Uğur'u o zaman'' diyor.
Ama ters kanatta Caner güzel bir maç çıkardı.
Arda şaşırtıcı bir biçimde çöküyor. Sergen'in kötü zamanları gibi. Ama Sergen'in kötü zamanları 29'undan sonraydı. Sanırım Sinem Kobal Arda'ya yaramıyor.
Bir diğer kötü performans da Ayhan'dan geldi. Son iki sezondur futbolunda büyük yükseliş vardı Ayhan'ın ama eski kazma günlerine dönmüş gibi.
Keita yokları oynadı. Volkan Yaman onu etkili biçimde marke etti. Gereksiz uzun süre aldı, değişikliği geç oldu.
Jo iyi bir görüntü çiziyor ama o şutlar nasıl şutlar öyle? İlginç, çok ilginç.
* * *
Şaka maka yine Eskişehir bizi salladı. Eskişehirspor takımını ve teknik heyetini tebrik ediyorum. Ama tebrik ederken de bazı ultra çirkef futbolcuları ve taraftarları tenzih ediyorum. Onlar takdire şayan insanlar değil.
Neyse ki geçtiğimiz haftalarda Fener iyi puanları kaybetti, biraz puan farkı vardı, yine cepten yiyoruz yani. Neyse önümüzdeki maçlara bakalım, sevgiler.

Edit: Eskişehir tribünlerini övmüştük burda ama maça giden Galatasaraylılar öyle demiyor. Hatta böyle diyorlar tam olarak.

28 Şubat 2010 Pazar

Bir İhtimal Daha Var O Da Şampiyonluk Mu Dersin: Galatasaray-4-1-Kasımpaşa.

Evet uzun bir zaman sonra harika bir Galatasaray sahadaydı. Öncelikle Sabri'nin dönüşü harika oldu. Uğur kötü olduğundan değil, ki Sabri Uğur'dan daha çok kademe hatası yapan bir bek ama Sabri'nin oyuna katkısı üst düzeyde. Bir de Keita'nın arkasında Sabri olunca daha etkili olabiliyor. Uğur'la sürekli bir kapışma halindelerdi.
Maçtaki bir güzel görüntü Gio'ydu. Adeta Galatasaray'daki ilk maçıydı Gio'nun, harikaydı. Oyunu ileri taşıdı maç boyunca. İlk defa bu maçta orta yaptığını gördüm diyecektim ki gayet güzel bir pasla asist bile yapmış oldu. Gol de atsaydı kabuğunu tamamen kırmış olurdu bence.
Bir yanlış Caner. Arda'nın santrfora oturamadığı gibi o da sol bekte oturamıyor. Hatalar yapıyor ama iyi niyetli en azından. Ama sol bekin futbolcusu değil. Ben sezon boyunca Rijkaard'ın sol bekte Ayhan'ı denemesini bekledim ama bu gerçekleşmedi. Ayhan defansif özelliği yüksek bir futbolcu ve sol kanatta oynamışlığı da var uzun bir zaman. Üstesinden gelebilir diye düşünüyorum. Hakan sakat mıydı bilmiyorum ama sakat değilse eğer Caner'in onbirde oynamasının psikolojik bir boyutu olabilir. İki Atletico maçında sorunlar yaşayan Caner'in bu maçta yedek soyunması takımdan kesilmiş olması gibi bir görüntü yaratabilir, kendisini demoralize edebilirdi. Tüm bu etkenlerle sol bekteki tercih Caner oldu.
Rijkaard'ın uzun zaman sonra görebildiği bir şey de Sarp-Topal ikilisinin -özellikle iç saha maçlarında- yanlış olması oldu. Benzer nitelikteki bu iki futbolcuyu yan yana oynatınca oyunu ileri taşımak zor oluyor. Bence orta saha ikili Topal-Elano şeklinde olmalı. Elano yokken de işte Ayhan ya da Barış mantıklı olacaktır. Bu nedenlerle desteklediğim bir hamle Mustafa Sarp'ın kulübeye çekilmesi.
Göründüğü gibi Arda santrfordan kanatlara ya da ortaya çekilince harika oluyor. Bu açıdan Jo'nun takıma girebilmiş olması çok güzel. Üstelik formda bir Jo, zaman zaman Milan Baros'u bile kesebilecek bir görüntü çiziyor.
* * *
Kapalı'da açılan harika bir pankart vardı, ''Bir İhtimal Daha Var O Da Şampiyonluk Mu Dersin?'' Bekleyelim ve görelim, daha takııma Kewell, Baros ve Hakan Balta dönecek. Bekleyelim ve görelim. Sevgiler.

27 Şubat 2010 Cumartesi

Avrupa Olmadı Çünkü..

Bu sezon taraftarın genel olarak Avrupa için bir beklentisi yoktu sanırım. Ama açık söyleyeyim benim vardı. Neden vardı, cevabı çok basit, Avrupa'da oynayabilecek bir kadro ve Avrupa'da oynatabilecek bir teknik heyet. Ama bir başarı yakalamak için, örnekse çeyrek final, yarı final oynamak için -ki bunları başarıdan sayıyorsak- taraftarın değil yönetimin bir beklentisi olması gerek. Bu sezon Avrupa'dan erken elenmemizin, bu başarısızlığın nedeni yönetimin vizyonsuzluğudur.
Avrupa deneyimi olan futbolcular sakatlanabilir, çeşitli şanssızlıklar, hakem hataları olabilir. Bunlar futbolun doğasında var. Ama bizim masadan bir şeyler almamız için önce ortaya bir şeyler koymamız gerek. Hedefi sadece iç kulvarda görürsek dışarda başarı ihtimalimizi sıfırlarız.
Sezon başı hücum hattı transferlerine bakıyoruz, Keita, Elano, Caner. Elde Kewell, Baros, Arda, Nonda gibi futbolcularımız var. Teknik heyette Rijkaard ve Neeskens. Hani tamam diyoruz, Avrupa'da başarılı olmak için hazırlanmış bir kadro.
Ama devre arasında bakıyoruz ki kazın ayağı öyle değil. Santrfor oynayabilitesi olan ve Avrupa deneyimi en yüksek iki futbolcumuzun sakat olduğu günlerde Jo ve Gio takıma katılıyor. Gio'ya kontenjanda yer açılabilsin diye eldeki tek santrfor olan Nonda gönderiliyor, Jo'nun Avrupa maçlarına çıkma şansı yok.
Bu fubolcular maksimum performans sergilemek zorunda. Ama Gio kötü, elde patlıyor, Jo gelir gelmez sakatlanıyor. Sezon başında harika, müthiş olan hücum hattı ligin ikinci devresinin hemen başında sakata geliyor. Eldeki tüm hücum futbolcuları altın değerinde. Böyle bir ortamda Aydın Yılmaz Eskişehir'e gönderiliyor. Sezon başında hücum hattı alternatiflerine bakalım; Baros, Nonda, Kewell, Arda, Keita, Elano, Caner, Aydın, Serdar Eylik, Emre Çolak. İkinci devrenin başında bakıyoruz, Baros, Kewell sakat, Elano geri çekilmiş -ki bu başarılı bir hamle-, Keita formsuz, Aydın kiraya verilmiş, Serdar kayıp. Jo ve Gio takıma katılmış, Jo ligde oynayabiliyor, Gio rakip takımlara kolaylık olsun diye transfer edilmiş.
Atletico Madrid maçındaki ilerdeki üçlü Caner-Arda-Keita.
Sezon başında o parıl parıl parlayan Galatasaray'ın Hücum Hattı bir tane santrfor çıkaramamış. Çünkü dar vizyonla yapılan transferler var. Arda Turan'ı santrforda oynatmaya çalışıyorlar. Eğer sen bu turu geçmek istiyorsan, Galatasaray'ın yedek kalecisini ileri koyarsın ama Arda'yı yerinde oynatırsın. A2 takımının santrforunu alırsın, Serdar Eylik'i oynatırsın, Servet'i oynatırsın.
Kimse Galatasaray yönetimi bu sene Avrupa'da başarı istiyordu diyemez. Taraftardaki vizyon eğer yönetimde olsaydı şu an her şey başka olurdu.
Yine biz karşılıksız seviyoruz da, şu adamlar da bizim gibi olsa keşke. Keşke..

Endüstri Olarak Futbol.

Futbol sahasında kimsenin yaşı yokur. A takım formasını ilk defa giyen futbolcu stoperi çalımlar, vurur golünü atar. Golü atan 17, stoper 35 yaşındadır. Ama ikisi o sahada her şeyiyle eşittir.
Perşembe gecesi kırmızı kartı görüp, o montu sırtına geçirip üzgün gözlerle maçı izleyen bir çocuk vardı. Gençliğinin getirdiği hırsa yenik düşmüştü Caner Erkin. İyi oynadığı maçta takımını on kişi bırakmıştı, suçluydu.
Ama kapitalist dünyanın endüsriyel futbolunda hafifletici sebepler yok. Sen faul yaptıysan, hakem de çaldıysa atılırsın. Bu kadar basit.

26 Şubat 2010 Cuma

ŞEREFSİZ İTALYAN BİR YERİNE KINA YAK

Madrid iyi bir takım. Çok da kaliteli futbolcuları var. Kesinlikle hakeme ihtiyaçları yok. Sahada öyle bir İtalyan hakem vardı ki Madridliler’in sanki 12. adamı gibiydi. İyi-kötü, sevabıyla günahıyla Galatasaray 1-1’lik skoru 79. dakikaya kadar taşıdı. Caner rakip 18 içinde Perea geçti, Perea da topu eliyle Caner vurmasın diye tokatladı. Bu pozisyon dünyanın her tarafında penaltı ile cezalandırılır. Ama dün gece olduğu gibi malın biri çıkar ‘devam’ der. Hakemlerin ne kadar kötü olduğu bu sene Seria A'da kaç maç yönettiğinden anlaşılıyor

Penaltı noktasını gösterse Galatasaray, Atletico Madrid’i eleyecekti. Şimdi tam tersi oldu. Ziraat Türkiye Kupası’nda olduğu gibi UEFA Avrupa Ligi’nden de Galatasaray elendi. Burada Caner Abi'ye iki sözüm var; rakip ikinci yarı oyunu senin sahanda oynuyor. Arda’nın gayretiyle takımın az da olsa hücuma çıkıyor. Peki Caner abi kendini oyundan attırmak için senin agresifliğine ne demek lazım? Galatasaray’ın UEfA Avrupa Ligi’nde yoluna devam etmesini gönül isterdi. Ama zor.

Kewell, Sabri ve Baros’un sakat oluşu, bir de buna dün gece sakatlanan Elano’yu da eklersek; bu futbolcular olmayınca Galatasaray’ın oyunu keyif vermiyor. Sahadaki futbolcular hepsi güçleri yettiği kadar mücadele ediyor. Bilhassa ilk yarı Arda ve Caner girdikleri pozisyonlarda gol vuruşu yapabilselerdi yine de Galatasaray turu geçebilirdi. Atletico’nun direkten dönen bir topu ve Leo Franco’nun kurtardığı pozisyonlar da var. Ama sahadaki mücadele eden 22 futbolcuya baktığımız zaman Atletico Madrid daha ağır basıyor. Sonuçta fazla da üzülmemek lazım. Madrid iyi bir takım. Kupanın adaylarından. Sağlık olsun.

* * *
Orhun'a bu yazısı için teşekkürlerimi sunuyorum :)

25 Şubat 2010 Perşembe

Galatasaray-1-2-Atletico Madrid.


87. dakikası 88'e on dakikada bağlanan bu lanet maçtan aklımda sadece sarı kartı olmasına rağmen rakibe arkadan hoyratça bir müdehalede bulunan Caner ve ceza sahasının ağzında yürüyen rakibine basmayan Mustafa Sarp kaldı.. İyi gidiyorduk aslında, umut vardı. Ama iki sezondur böyle oluyor, saçma sapan işlerle eleniyoruz Avrupa'dan.
Kupadan elendik, şimdi Avrupa'dan da elenince benim yazacak maç sayım azaldı tabi, her kulvarda havlu atıyoruz amına koyim arkadaş.

23 Şubat 2010 Salı

BİRİ BANA ANLATSIN 2

Frank Rijkaard'a inananlar, destekleyenler ve yapılacak orta vadede, uzun vadede Rijkaard ve Neeskens ikilisinin olmasından yana el kaldıranlardanım.

Ancak Rijkaard'a inanmam,bağlılığı da beraberinde getirmiyor,Destekler ve inanırken eleştirebilmek, sorgulayabilmek kazanımların 'etkin' bir şekile kullanılması açısından da büyük bir önem taşıyor aslında.

Her bireyin, her olaya bakış açısı gibi futbola olan bakış açısı da farklıdır. Kimi eleştirmek için eleştirir, kime destek vermek, kimi ironileştirmek, kimi de eleştirirken güç vermek için...

Mesala benim için futbol, Galatasaray'ın Beşiktaş ya da Atletico Madrid karşısında aldığı sonuçlardan ibaret değildir, benim için futbol Antalya'da, Kayseri'de kurtarıcı olarak sarıldığınız Emre Çolak'ın en fazla ihtiyaç duyabileceğiniz Beşiktaş maçında neden ilk 18 kişilik kadroda bile olmadığını sorgulamaktır.

Ya da Frank Rijkaard'ın koca Galatasaray altyapısından bir santrfor çıkaramaması,en azından Florya'da antremanlarda denememesi, Rijkaard'ın kendini unutup, Türkiye'de başkalaşmasıdır. Ya da sizi dört sezon önce Konyaspor'a, iki sezon önce de Trabzon maçında attığı golle şampiyon yapan Aydın Yılmaz ve Serkan Çalık'ın takımdan gönderilmesidir. Her sorumda, biraz neden var. Ancak hiçbir neden, beni istediğim sonuca ulaştırmıyor ve plansız, programsız yapıyı karşıma koyuyor.

Galatasaray altyapısı sadece Türkiye'nin de değil belki de Avrupa'nın en büyük fabrikalarından biri. Üretiyor, deniyor, kullanmaya çalışıyor ve kiralıyor, satıyor. Türkiye'de oynanan profesyonel liglerin, hemen hemen tümünde Florya patentli bir futbolcu vardır. Galatasaray zorunda olmadığı halde takımların büyük bir kısmının futbolcu ihtiyacını karşılar.

Her sene Galatasaray'dan birçok futbolcu, Anadolu'nun ücra köşelerine gider, gelir, futbol mücadelesi verir. Aslında bir anlamda yaşam mücadelesi. Galatasaray, Anadolu'nun yararlandığı kadar genç oyuncularından yararlanamaz. Altyapıdaki başarı, üstyapıya gündelik projeler, başarılar, kazançlar için taşınamaz. Korkulur...

21 Şubat 2010 Pazar

Beşiktaş-1-1-Galatasaray.

Tamam şöyle bir baktığımızda bu maçta futbolumuz açısından kötü bir görüntü yoktu. Keita, Arda, Elano, Neill topu tutarak oyuna hakim olmamızı sağladılar. Beklerde yine sorun yaşadık. Hakan hala hazır gibi değil, eski performansına yetişmedi, Uğur da elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor ama olmayınca olmuyor.
Her zaman herkes ''Derbilerde farklı bir motivasyon olur'' der. Klişedir bu. Ama doğrudur. Dün sahada uzun zamandan sonra orta sahada paslaşan, top rakipteyken ısrarla basan, kazanmak için savaşan bir Galatasaray vardı. Perşembe günü Atletico maçında böyle değildi mesela, derbinin motivasyonu burada kendini gösteriyor.
Ayrıca Rijkaard'ın ortada Barış solda Caner tercihlerini destekliyorum. Bu maç Mustafa Sarp'tan ziyade Barış'ın maçıydı. Soldaki Gio içinse hiçbir şey demek istemiyorum, zaten çok şey dedim, adamın Galatasaray forması altında ortası yok, umarım zamanla düzelir.
Derbilerin kaderini daha çok yerli futbolcular belirler. O motivasyonu daha iyi yaşarlar çünkü. Hatırlatyın Kadıköy deplasmanından son puanımızı on bir tane yerli futbolcuyla başladığımız maçta almıştık.
Servet'in neden kesildiğini anlamak güç değil. Emre Güngör yıllardır takımdan kopuktu, şanssızlıklıklar, sakatlıklar, önündeki Servet ve Emre Aşık vs. futbolu unutmuştu adeta, Rijkaard geldi ve takıma tekrardan entegre oldu. İyi de oynuyor, hırslı da, Emre Güngör'ün güzel bir hamle olduğunu düşünüyorum, oraya bir transfer yapmak yerine eldeki kaynakları iyi bir şekilde değerlendiriyoruz. Ama Gökhan Zan'ın tekrar ayağa kalkıp bu takıma döneceğini düşünmüyorum.
Zorunlu değişikliğimiz büyük bir şanssızlıktı. Hem Arda'dan olduk hem de oyuna giren Gio kötüydü. Diğer değişiklikleri de anlayamadım açıkçası, Mustafa Sarp'ın yapacağı tek iş ortada basmaktı ama Elano zaten Mustafa'nın yapacağı işi yapıyordu. Üstelik pas trafiğini yönlendiriyordu, topu ileri taşıyordu, bunun gibi güzel katkıları vardı. Caner-Jo değişikliği ise olumlu bir değişiklikti gözümde.
Biz kötü oynamadık ama Beşiktaş da iyiydi. Çok pozisyonda beni korkuttu. Franco'nun çıkardığı top neydi abi öyle, Tanrı'nın avucu.
Beşiktaş'ın golü olabildiğine saçmasapandı, sanırım orda bir haftadır bahsedilen ''Aklın Atletico maçında olması'' durumu vardı. Ama haksız bir olduğunu düşünmüyorum, Beşiktaş yükleniyordu, çizgiden çıkan, direğe çarpan topları vardı. Sezar'ın hakkı Sezar'a.
Çarşı grubu legalize edilmiş bir suç örgütüdür. Kimsenin Çarşı için savunacak bir şeyi olamaz. Maçı izlediğim mekan üçe bölünmüştü mesela, Galatasaraylılar-Beşiktaşlılar-Çarşı.
Keita'nın İbrahim Üzülmez'e bir hareketi varmış sanırım, ben onu görmedim ama belki doğrudur, olabilir. Fakat maçın geneline baktığımızda Beşiktaşlıların da bize olmayacak hareketleri oldu, verilmeyen penaltımız, çıkmayan kartlar vardı. Beşiktaş'ın hakeme yaslanması çok yalnış.
Maçtan sonra liderliğin elden gittiğini düşündüm ama belki de bugün ilk defa son dakikalar Fenerbahçe'nin rakibinden, bizden yana oldu. Bursa son dakikalarda bulduğu iki golle Fener'i mağlup etti ve biz koltuğumuzu perçinlemiş olduk, arada iki fark kaldı, o farkla çok iyi oldu yani.
Artık önümüzde zor bir Atletico maçı var. Ona konsantre olmamız gerek. Ama ben diyorum ki biz avantajımızı devam ettirip bu turu geçersek, o güvenle ve iyileşen sakatlarımızla bu sezon bu Avrupa'da ilerleriz.

Önümüzdeki maçlara bakıcaz, sevgiler.
Not: Onbir dizilişinde Leo Franco eksik olmuş, şimdi düzeltip öyle koyucam. Onun altında bir mesaj yok, sadece unutmuşum.

19 Şubat 2010 Cuma

Acılara Tutunmak: Atletico Madrid-1-1-Galatasaray.


  • Bu maç skor dışında hiçbir şeyin pek Galatasaray adına iyi gitmediği bir maçtı.
  • Koca takımda maç boyunca iyi oynayan sadece Neill vardı. O da sürekli olarak riske girdi, yüreğimizi ağzımıza getirdi.
  • Hakan kimi zaman hatalar yapsa da sakatlığının ardından solda yine sağlam bir görüntü çizdi.
  • Keita ilk yarıda çok kötüydü. Bütün topları yedi. İkinci yarıda biraz toparlanır gibi oldu, golünü de attı ama alıştığımız Keita değil asla.
  • Caner-Gio değişikliği akıl almaz bir değişiklikti. İyi oynuyordu Caner, doksan dakikayı çıkarabilirdi ama daha erken bölümlerde Caner'i oyundan almak bir intihar olabilirdi. Gio yine vasatı aşamadı. Kendisi kanat oyuncusu ama ben Galatasaray forması altında isabetli bir ortasını hatırlamıyorum.
  • Mustafa Sarp çok başarısızdı. Onun yerine Barış ya da Ayhan'la başlanması yerinde olabilirdi.
  • Mehmet ise Galatasaray'ın etkili isimlerinden biriydi. Atakları iyi kesti. Stoperlerin oyundan düştüğü pozisyonlarda Mehmet vardı.
  • Arda ölüyor.. Santrforda olmuyor, olmuyor.. Stoperlerin arasına gömülmüş Arda bir hiç. Zaman zaman kanatlara indiğinde oyuna hareket getiriyor. Ama ilerde etkisiz.
  • Franco yediği gol dışında gayet iyi bir performans gösterdi ama gol akla zarardı. Kapattığı köşeden yedi.
  • Yediğimiz gol zaten olmayacak bir pozisyondu. Boş top, auta gidiyor, Caner adama biniyor, faul! E ne gerek var duran top vermeye be Caner.

1-1 bizim için gayet avantajı bir skor oldu kanısındayım. Yazıyı bir Mustafa Denizli vecizesiyle noktalamak istiyorum: ''Biz bu takıma Sami Yen'de beş atar, turu geçeriz.''

15 Şubat 2010 Pazartesi

En Azından Buradan Bakınca Böyle Görünüyor.

Sezon başına dönelim, her şey ne kadar parlak görünüyordu değil mi. Her bölge için alternatifimiz boldu, Keita ve Elano gelmişti. Takımda zaten Baros, Kewell, Nonda, Arda gibi isimler vardı, yetmez miydi? Hücum hattımız harikaydı, Aydın, Serdar Eylik, Yaser gibi isimler vardı, hepsi de hazırlık maçlarında iyi oynuyordu. Hatta 6-0 kazandığımız Netanya maçında Aydın harika oynamıştı ve patlamayı bu sezon yapacağının sinyallerini vermişti.
O patlama hiçbir zaman olmadı. Aydın Eskişehir'e gitti. Sol bekin tek yedeği olan Volkan Yaman da Eskişehir'e gitti. Baros sakatlandı, Kewell sakatlandı, Sabri sakatlandı, Topal sakatlandı, Balta sakatlandı, Gökhan Zan zaten hiçbir zaman ayaklanamadı. Gün geldi stopersiz kaldık. Gün geldi sol bekte başka başka mevkilerden futbolcular oynadı. Ligin devre arasında Jo, Gio ve Lucas Neill geldi. Bu transferlerden sadece Lucas takıma faydalı oldu, biri gelir gelmez sakatlanıp yattı, Gio kahvehane tabiriyle fos çıktı.
Şu gün için lider olsak da takımın hali kimseye, en azından bana umut vermiyor. Bunun nedeni de sezon başında ''kadromuz çok geniş cağnım'', ''bu sene sırtımız yere gelmez'' gibi şeyler söyledikten sonra ligin ikinci yarısının hemen başında bu sezon için tüm umutlarımın tükenmiş olması.
Şöyle bir bakıyorum takıma, ilk onbir için gözümüz kapalı yazdığım üç futbolcu sakat, biri de sakatlıktan henüz döndü, takıma girebilmiş bile değil. Bu futbolcular Baros, Kewell, Sabri ve Hakan Balta. Sol bekte esas mevkisi sol açık olan bir futbolcu oynatıyoruz, işin kötü tarafı da bu futbolcunun sol açıkta çok güzel performanslar sergilemiş olması.
Yedeklerimiz iyi değil. Bu çok önemli bir nokta, es geçmemek gerekir diye düşünüyorum. Emre Güngör, Barış Özbek, Serkan Kurtuluş, ve her ne kadar bunu hiç söylemek istemesem de Uğur hiç de umut vaadeden performanslar sergilemiyor. Bu konuda Aykut ve Ayhan için özel bir parantez açmak istiyorum. Onları tenzih ediyorum.
Santrforsuz oynuyoruz. Baros sakat, Jo da gelir gelmez yatışa geçti, Yabancı kontenjanı açılsın diye Nonda'yı gönderdik. E çıkıp benim mi oynamam lazım ilerde!? Arda olmuyor işte, oranın insanı değil, daha gerilerde etkili.
Hocanın çok şuursuz hareketleri var. Stoper futbolcuyu sağ kanatta oynatıyor mesela, bir başka stoperi sağ bek görüyoruz, bir gün bakıyoruz sağ bek oyuncusu sol beke alınmış. Kanat oyuncusunu forvete koyuyor, olmuyor, beceremiyor, ısrar ediyor. Futbolu yönlendirmedeki sınırsız kabiliyetini malesef yeşil sahaya yansıtamıyor.
Sezon başındaki ruhtan eser yok. Herkesin yüzü gülüyordu sezon başında değil mi? Gol olunca 11 kişilik bir sevinç yumağı oluşuyordu. Şimdi herkesin yüzü asık. Arda'nın aklı başka yerlerde, sinema salonlarında sanırım. Keita hep asabi, bir çalım atamaz hale gelmiş. Eminön'deki çakma rolex satan zenci adamlara benziyor. Yeni transfer olanlara pas bile atmıyor bizim eskiler.
Devre arasındaki transferler yanlış. Neden yüzyıllardır maç yapmayan iki futbolcu aldığımızı, üstelik de yarım sezonluk aldığımızı anlayabilmiş değilim. Aha biri geldi üçüncü günden yattı işte, ki zaten Avrupa'da oynama gibi bi şansı yoktu, diğerinin tipi de emekleyemeyen tombul bebeklere benziyor. Bu adamları alabilmek için bir de Shabani Nonda'dan olduk üstelik.
* * *
Durum neden böyle acaba? Oturdum ve durum neden böyle acaba diye düşündüm, bir sonuca ulaştım. Şu gün Galatasaray herkes için bir sıçrama tahtası olarak görülüyor.
Bunu sadece şu kötü oynuyor, o yüzden böyle demek için söylemiyorum. İyi de oynasa bir topçu, kötü de oynasa böyle. Düşünüyorum da, Elano, Lucas Neill, Caner Erkin.. İyi oynuyorlar evet. Ama neden burada oldukları belli, piyasalarını arttırıp önümüzdeki sezonlardarda daha büyük kulüplere transfer olabilmek. Aynı şeyler Keita, Giovani Dos Santos, Jo ve başkaları için de geçerli.
Ve zincirin en büyük halkası: Rijkaard. Mesela ben dünyanın en iyi üç teknik adamından biri olarak gösterilseydim, üzülerek söylüyorum ama yeterince ekstrem bir durum olmadıkça Türkiye'ye asla gelmezdim, niye geleyim ki hem.
Ekstrem durum da ne olabilir, hala dünya futboluna bir şeyler verebileceğimi, bu işten güzel paralar kazanabileceğimi düşünüyorumdur. Ama kötü günlerimdir mesela, bana çok da büyük olmayan kulüpleren, çok da astronomik rakamları olmayan teklifler geliyordur, o zaman yabancıların çalışmak için sembolik vergiler ödediği bir ülkeye giderim. Ne güzel teklif, hem Avrupa görmüş takım, harika bir sıçrama tahtası.
Biraz düşünün size de mantıklı gelecek. Yoksa bu adamlar, Caner'i, Elano'su, Abdul Kader'i takım başarılı olsun diye oynamaz ki abi. İki sezon sonrasını düşünür.
* * *
Sonuçta hepsi sarı-kırmızı parçalı formayı terleten adamlar, hepsi bizden. Ama şöyle bir düşününce Serkan Çalık'ların, Yaser Yıldız'ların, Aydın Yılmaz, Ferhat Öztorun, Volkan Yaman'ların ve daha nicelerinin, belki mega yetenekleri olmasa da en azından şimdiklerden daha samimi top oynadıklarını görüyoruz, ben öyle görüyorum en azından, benim baktığım yerden böyle görünüyor.
Sevgiler.

13 Şubat 2010 Cumartesi

ALS İçin Futbol Yazalım.


Arkadaşım Alper Kaya'nın projesi..

Kendi ağzından:
''Geliri ALS MNH Derneği'ne bağışlanacak bir kitap projesi.
Futbolu bilhassa Anadolu Futbolu'nu yazan bir çok blogger arkadaş var, düşündüm...
Hepsi olmasa da bir kısmıyla anlaşsak, kendi destekledikleri takımların dününü, bugününü, yarınını anlattıkları; neden Anadolu sorusunun cevabını sorgulayadıkları; genel manada da Anadolu futboluna değindikleri bir yazı yazsalar...
Şöyle yaklaşık 10'a sayfadan 20 blogger arkadaş destek verse bu harekete, hem bizim için şık bir anı olur hem de ALS derneği hatırlanmış olduğunu bilir, kimse için yapmıyorsak bile, ALS'den vefat eden değerli futbolcularımızın anısına bunu yapabiliriz, çok zor bir şey değil; diye düşünmekteyim ben, nacizane..''


Katkı yapabilecek herkesi bu projeyi yaymaya ve projeye katkı yapmaya davet ediyorum.
Facebook Grubu
ALS İçin Futbol Blogu

10 Şubat 2010 Çarşamba

Üçüncü Kulvar Bize Haram: Galatasaray-3-2-Antalyaspor.

Bu maça nasıl bir onbirle çıktığımızı şu an hatırlamıyorum. Hatırlayınca giricem. Ama zaten kupadan elendikten sonra kim sağda kim solda önemli değil, değil mi.
Onca yıllık Galatasaray kariyerinde şu iki maçta gösterdiği performansın yarısını göstermeyen Necati Ateş'i de ayrıca tebrik ediyorum. Ama elendikten sonra Necati iyi oynamış kötü oynamış ne önemi var değil mi.
Ayrıca şu an sevimli sevimli gülümseyen Fenerbahçelilere de içten selamlarımı gönderiyorum. Ne kadar kiyifli değil mi.

Arda-Gio-Keita yer değiştirip durdu. Gio ve Keita kötü performanslar ortaya koydular. İkinci yarı Gio'nun yerine oyuna giren Emre Çolak başta iyi oynadı, golünü de attı. Mehmet iyi oynarken çıktı, yerine Hakan Balta girdi. Son dakikalarda Uğur-Servet gibi bir değişiklik oldu. Servet sağ kanatta oynamaya çalıştı. Elano, Caner ve Mehmet Topal takımın iyileriydi. Son iki değişiklik ve son on dakikada takımın oyun düzeni şaka gibiydi. Elendik.
Sevgiler.

6 Şubat 2010 Cumartesi

Kayserispor-0-0-Galatasaray.

Bu kadar çekişmeli bir maç için denecek pek bir şeyin olmaması üzücü. Hala olmayan pek çok şey var. Takım iyi oynasa da pozisyonun sonunda sinirlerimiz geriliyor. Caner ve Uğur çok etkisiz, Arda ileri gömülüyor, stoperlerin arasında kayboluyor.. Eskiden üç çalım denemesinden dördü başarılı olan Keita bütün topları kaptırıyor. Herkes mücadele ediyor ama yetmiyor.. Stoperler ve orta saha biraz başarısız olsa bu maçta fark yememiz kaçınılmazdı. Leo Franco ise hakkında tek kelime edilmeyecek yerde. Kanımca topun ağzında.
Rijkaard'ın takdirinden sual olunmaz ama ben hala neden Arda'nın ilerde oynatıldığını anlayabilmiş değilim. Arda servis yapan oyuncu çünkü. Hem servis yapacak Arda'dan mahrum bırakıyorsun takımı, hem de ilerde zaten etkili olamayan adamı stoperlerin markajına gömüyorsun. Bir kişi eksik oynadık işte. Arda'yı ilerde öldürmektense eldeki kaynaklar çok daha iyi değerlendirilebilir diye düşünüyorum. Hatta Elano veya Emre Çolak ilerde harika olur. Onlar olmazsa Mustafa Sarp olur abi. Mehmet Topal'ı koyarsın, Ayhan'ı koyarsın, takımda hiç topçu kalmazsa Ufuk Ceylan'ı koyarsın, sadece topa vursa Arda'nın servisiyle bir şeyler yapar zaten. Antalya maçında denedik olmadı. Israr ettik, bu maça böyle başladık. Ama olmayan şeyi oldurtmaya kasmanın anlamı yok ki. Takıma müdehale hakkı senin elinde işte.
Bir diğer sinir bozucu ayrıntı da hiçbir pasın doğru yere gitmemesi. Bütün paslar mı başarısız olur arkadaş? Maçın sonunda başarılı pas istatistiğinde Galatasaray'ın hanesinde 410 yazıyordu ama ben bir tane bile başarılı pas hatırlamıyorum. Neyse biz yine iyi niyeti elden bırakmayalım ve bunu da zemine bağlayalım.
Tolunay kırmızı karttan sonra üç genç futbolcuyu oyuna alıp kontra denemeleri yaptı. Bizim hamlemiz ise Barış Özbek idi. Barış Özbek. Anlamak mümkün değil.
Sanırım teknik direktör olmadan teknik direktörün ne düşünerek hareket ettiğini hiçbir zaman anlayamayacağız..
Sevgiler.

3 Şubat 2010 Çarşamba

Islıklanan Adamlar.

Bu sezon bu kadar kötü, hakkında yazı dahi yazılamayacak bir maç olmamıştı. Demek ki, 1, 3, 5, 7 transfer de yapılsa bu iş olmayacak. Hakan Balta ve Milan Baros aynı anda sakat olunca denge menge kalmayacak. Hoca kendinden geçecek, sol bekte sağ bek, sağ bekte stoper, kanatlarda ön libero futbolcuları oynatacak.
Antalyaspor seyircisi maç boyunca Galatasaray'ı demoralize etmek için ıslıkladı durdu. Ama eminim Galatasaray seyircisi olsa onlar da ıslıklardı, protesto amaçlı.
Tek parantezimse bu maç için, Elano. Tek çabalayan o.

Tutmayınca Tutmuyor İşte: Aydın Yılmaz Eskişehirspor'da.

Aydın Es-Es'e gitti. Hayırlı olsun. Es-Es'i de iyice Galatasaray yaptık yalnız. Forvet, sol bek derken sağ açık da Galatasaray'lı oldu. Aydın'ı severim ben yıllardır kendini geliştirememiş olsa da. Hatta abartıp takımda en sevdiğim üç topçudan biri de derim, Emre Aşık ve Harry Kewell'la beraber. Şöyle bir yazım vardı hakkında.
Ama Aydın Konyaspor'a attığı o golden sonra hiçbir zaman 'olmadı'. Kabuğunu kıramadı. Özellikle son iki sezondur iyi performans gösterdiği maç sayısı bir elin parmaklarını geçmedi. Hep bir hal vardı üstünde, omuzları da düşüktü. Hırslu bir görüntüsü yoktu. Hücum hattına yapılan son transferlerle takımdan iki gömlek aşağı kaldı, topun ağzındaki oldu. Top ateşlenince de kendini Eskişehir'de buldu. Ayşe'nin şarkısı Aydın için yazılmış gibi, ''Bir şey eksik o da enerji, yok ki aramızda sinerji, tutmayınca tutmuyor işte.''

1 Şubat 2010 Pazartesi

Denizlispor-1-2-Galatasaray.


"Elano'nun attığı 60 metrelik pasa koşabilecek, o pası akıl edip hareketlenebilecek bir forvetimiz var artık, ben en çok ona seviniyorum." -Selamon.

  • Lucas'ın böyle güven vermesi çok iyi.
  • Caner sol bekte olmuyordu. Bugün de olmadı pek. Gerçi Gio oyuna girince ileri geçti. Maçın başında şöyle bir diziliş olsa olmaz mıydı diye düşünüyorum, sağ açıkta Arda, sağ bekte Barış, sol bekte Uğur sol açıkta Caner. Ama sonra Barış'ın yaptığı harika asisti hatırlıyorum. Ne bileyim, olabilirdi de. Hoca her zaman daha iyi bilir diye genelleyip bu maddeyi bitiriyorum.
  • Elano önceden maç esnasında topla çok buluşup çok saçma hareketler yapardı. Şimdi her hareketi olumlu olmaya başladı. Bu sefer de topla buluşmuyor. İlginç.
  • Defansın performansı hakkında pek bir yorumum yok ama gözüme çarpan bir şey var. Abi niye sürekli topu şişiriyosunuz ileri? Aranızda tek isabetli pas atabilen Caner. Mustafa ve Elano'yu niye dikmişler oraya? Siz pas vermediğiniz için maç boyunca boş boş gezdi adamlar, olmuyor.
  • Jo bence çok iyi bir 'düz forvet'. Zeki, tekniği ve fiziği yerinde. Düz olmayı dezavantaj olarak algılamayın. Önümüzdeki maçlarda skora bol bol katkısı olacaktır.
  • Gio'nun fiziksel ve mental eksikliği hissediliyor. Maç eksikliğinden elbette. Fiziğini güçlendirirse tekrar takıma çok faydası olacak gibi. Bir de sanırım şey var, bu adam çok güzel topsuz bindirme yapar, iki adamı peşine takıp gide valla. Sonra Uğur ortada Arda'yı, Emre'yi, Elano'yu görüp pasını atar, bomboş, oh. Süper.
  • Mustafa Sarp bomboş gezindi durdu maç boyunca. Hakkında söyleyecek pek bir şey yok.
  • Emre gayet iyi oynuyor. Emre'nin iyi oynaması çok hoşuma gidiyor benim. Altyapıdan çıkan futbolcular kendini gösterince mutlu oluyorum. Tıpkı Aydın'da Uğur'da Arda'da olduğu gibi. Bıraksalar da kornerleri frikikleri de o kullansa. Büyüsün o çocuk yıldız olsun. Bizimkiler gibi takılıp kalmasın yirmisinden Everton'a yirmi ikisinde Arsenal'e gitsin mesela. Şampiyonlar ligi kazansın falan. Kurduğum hayal bile güzel.
  • Leo Franco o golü yiyince epey sövdüm kendisine. O kadar para veriyor yönetim dedim, sonra yabancı kontenjanı açılsın diye Avrupa'da oynayabilecek tek forveti gönderiyor dedim. Ayıptır dedim, gönderin gitsin bunu dedim. Sonra kaleciliği iyi bilen biri bu golün yenilecek gol olduğunu söylediği. Kalecinin yapabileceği bir şey yokmuş o golde yani. Ama hala Aykut Erçetin ve Ufuk Ceylan'ın olduğu kadroda olmasının çok gereksiz olduğunu, hatta abes olduğunu düşünüyorum. Ha tabi gün gelir önemli bir maçta insanüstü bir performans gösterir falan, fikrim değişebilir. Olabilir. Ama şu an böyle düşünüyorum.

Görüşmek üzere, önümüzdeki maçlara bakıcaz.

28 Ocak 2010 Perşembe

Hoşçakal Shabani Christophe Nonda.

Nonda gitti.. Topa vurmasa da, koşmasa da, sıçramasa da, kafa da vurmasa da severdim Nonda'yı, bizdendi, üç yıldır.
Hoşçakal Nonda.

Boşuna Demedik Olmasın Diye.

Neill, Jo ve Gio transferleriyle en az iki yabancıyla yolları ayırmak zorunda kaldık. İlk isim tahmin edildiği gibi Tobias Linderoth oldu. Her ne kadar sakatlıklar yüzünden futbol oynamasa da iki buçuk sezondur bizimleydi alışmıştık yüzüne, üzücü oldu.
Şimdi ikinci yabancı gönderilecek. İki ihtimal var şimdi, ya Kewell gidecek ya Nonda. Şimdi orda burda Kewell gitmesin Nonda gitsin diyoruz da Nonda gidince de benzer bir durum olacak. Nonda da kaç senedir buralarda, bizden oldu. Çok maç kazandırdı. Onun gidişi de bir diğer ihtimal olan Kewell'ın gidişi gibi buruk olacak. O yüzden Gio transferi olmasın istiyordum.
Öf, hiç sevmiyorum ulan bu işleri ben.

27 Ocak 2010 Çarşamba

Ankaragücü-0-0-Galatasaray.

O kadar zevksiz bir maçtı ki aslında hakkında hiçbir şey yazmak istemiyorum.

  • Yine rotasyona uğrayan kadronun iş yapmadığını gördük. Yedeklerimizin iyi olmadığı böylece bir kez daha yüzümüze vurulmuş oldu.
  • Sağ iç görmeye alışkın olduğumuz Barış ve ön libero oynayan Ayhan kanatlardaydı. Mehmet Topal ve Mustafa Sarp da onbirde olunca yaratıcı futbolcu eksikliği çektik. Takımı havalandıran biri olmayınca güzel bir görüntü olmadı. Emre yetmedi tabi ki.
  • Serkan geldiğinden beri, bir buçuk sezondur bir düzen yakalayamdı. Bu maçta da kötüydü. Evet önünde Sabri ve Uğur var ama bu kadar kötü olmaması gerek. Sahanın en kötüsüydü.
  • Uğur'u mücadeleci özelliği kurtarıyor ama, ters kanatta çok etkisiz. Hep söyledim bunu.
  • Emre Çolak iyi bir görüntü çiziyor ama bazı bazı inanılmaz toplar kaybediyor. Tecrübesizliğine veriyor ve güzel bir kariyer diliyorum kendisi için. Arda gibi olmasını istemem, çünkü Arda elindeki şansı doğru kullanamadı, şımardı ve Turkcell Süper Lig'den öteye gidecek gibi görünmüyor. Önümüzde bir tane daha örnek var altyapı çıkışlı, sanırım onun gibi olmasını kimse istemez. (bkz: emre belözoğlu)
  • Şimdi Gio da gelince mutlaka bir yabancıyla sözleşme feshedilecek. Topun ağzında Kewell görünüyor. Bu beni üzen bir şey, ama konumuz o değil. Onun ardından bir riskteki isimse Nonda. Şimdi Nonda'dan bir hareket bekliyorsun, bi sahneye çıksın, bi ''Ben de varım!'' desin. Ama olmuyor, yok. Neden böyle anlamak mümkün değil. Umarım Kewell kalır. Ha Nonda'yı sevmediğim anlaşılmasın bu laflarımdan.
  • Bu sıkıcı maçın tek güzel tarafı Ufuk Ceylan'ın oynaması oldu bence. Oynasın Ufuk. Önümüzdeki sezonlar için lazım.

Sevgiler.

Hoşgeldin Gio.

Hayatım boyunca her yeni transfere, ki özellikle yabancı transferlere olumlu yaklaştım. Gelen topçunun 5 maçtan fazla oynamayacağını bilsem bile durum böyleydi. Ahmed Barusso örneğin.
Gio öyle değil, yetenekli olduğunu, katkı sağlayacağını falan biliyorum. Avrupa'da da oynayacak üstelik. Ama benim gözümde 1-0 mağlup başladı Galatasaray kariyerine
Hoşgeldin Gio.
Hoşgeldin Kewell'ı gönderecek adam.

26 Ocak 2010 Salı

Tobi.

Ne yazacağımı üç aşağı beş yukarı planladım ama nereden başlayacağımı bilemiyorum.
Linderoth hakkındaki yorumum, ''Üç senedir takımda, üç maç üst üste oynamadı.'' şeklinde oluyordu. Ama bir yandan çok seviyordum kendisini. Tıpkı okula gitmeyen, bir iş bulup çalışmayan, eve de sadece gece yatmaya çalışan abi gibi.
Lucas Neill ve Jo transferleri konuşulurken aklımdan Neill'in geleceği, Jo transferinin de yalan olacağıydı. Çünkü biz eldeki kaynakları kullanmaya öyle alışmıştık ki yıllardır. Cihan Haspolatlı yıllarca bu kulüpten ekmek yemişti mesela. Şimdi kim onun sağ bek, mi sağ açık mı, ön libero mu olduğunu söyleyebilir? Kewell stoper oynamıştı bizim takımımızda. Yeri gelmişti Hasan Şaş defansa çekilmişti. Hücum futbolusu ihtiyacımızı bir şekilde kapatırdık, Kewell, Keita, Arda, Nonda, Elano zaten vardı, Baros sakatlıktan döneekti, kulübede Aydın vardı, Caner form grafiği yakalamıştı, alttan alttan Emre Çolak onbiri zorluyordu.
Ben bunları düşünürken Neill geldi. Jo da geldi. Güzel transferler bunlar. Jo'nun Avrupa'da oynamayacağını saymazsak büyük transfer başarıları.
Ama yabancı kontenjanında yer açabilmek için aynen gönderdik Linderoth'u. Hiç futbol oynamayıp maaşını tıkır tıkır alıyordu, zarardı. Ama işte, Tobi yıllardır buralardaydı. Bizden olmuştu.
Şimdi de Galatasaray.org hariç bütün kaynaklar Dos Santos transferi gerçekleşti diyor. Ben bu transferin gerçekleşmesini istemiyorum. Yine kontenjandan birini göndermek gerekecek. Bana kalsa hiç düşünmez Nonda'yı gönderirim. En olmadı Leo Franco. Ama bugünün şartları gidecek ismin Kewell olduğunu gösteriyor.
E ama yapmayın ne olur. Biraz taraftar duygusallığına sahip olun siz de. X ya da y futbolcudan bahsetmiyoruz, Kewell'dan bahsediyoruz. Harry Kewell. Kewell from Galatasaray.

24 Ocak 2010 Pazar

Sıcak Kar: Galatasaray-1-0-Gaziantep.

Epey zaman oldu yazmayalı. Bir tatil iyi gelir diye düşündüm, bu arada birkaç maç geldi geçti, tarihin tozlu sayfalarındalar artık.
  • Lucas Neill hoşgelmiş, sefa getirmiş. Topu iyi taşıyor ileri. Bakalım önümüzdeki günler ne getirecek.
  • Jo da iyi bir görüntü çizdi. Nonda'yı silecek gibi görünüyor. Burda Nonda hakkında bir parantez açıyoruz, abi, bu adam ölmüş. Takıma zarar. Bi türlü kaldıramyor götünü, ki ondaki göt tüm Gaziantep takımında yok. Neden 90 dakika oynadı derseniz birkaç teorim var, birincisi satacak keriz bulamazsak eğer elde patlayıp küskünleri oynamasın diye tahammül edilmiş olabilir. İkincisi, Rijkaard yönetimin gözüne sokmaya çalışıyordur belki Nonda'nın artık olmayacağını. Çünkü Rijkaard, hatırlayın, ilk devre ne olursa olsun, 3-0 mağlupken bile 4-3-3'ü bozmamıştı. Şimdi Elano iyi oynarken çıkardı, Jo'yu aldı ve çift forvete döndü. Bilemiyorum, belki de mallığına denk geldi, belki de ortak iddaa oynayıp Gaziantep'e vermişlerdi, sonra kıyamadılar falan.
  • Caner ne güzel oynuyor öyle. Çok salladım adama, kazma dedim, yeteneksiz dedim. Ama yerinde bir transfer olduğunu sahada gösteriyor. Benim kazma dediğim zamanada da bekte oynuyordu zaten. Teşekkürler Caner. Bir ara, penaltı pozisyonunda, darbeyi fena aldı, kalkamayacak sandım. Aman diyim, korkutmayın.
  • Uğur iyiydi bugün. Göze batan belirgin bir hatası yoktu. Bu sezon böyle maç boyunca hatasız oynadığını hatırlamıyorum. Ama karlı zeminle Uğur'u bir arada görmek ne fenaymış abi.
  • Mustafa Sarp'ın gol dışında oyuna pek bir katkısı yoktu. Top çaldı-top kaybetti. Pek görünmedi maçta. Ama biz sefil faniler göremiyoruz tabi, ayağına top değmeyen ön libero görev yapıyor demektir. Çünkü görevi topa değmemek.
  • Bir diğer güzel ayrıntı da Hakan Balta-Caner Erkin uyumuydu. Hakan Arda'yla Kewell'la yakalayamadığı ahenkli pasları Caner'le yakaladı. Pek de güzel oldu pek de hoş oldu. Al o yirmi ikiyi, çarp dörtle, oldu mu sana seksen sekiz.. (Devlet Bahçeli style.)
  • Elano ne güzel pas veriyordu, top çalıyordu. Rijkaard'ın Nonda inadının kurbanı oldu. Elano bile iyiye gidiyor. Dikkat et bak, Elano bile iyiye gidiyor.
  • Arda yine bildiğimiz gibi. Futbol denen oyun onun zekası için haddinden fazla basit ve gerek yok tabi topa hamle yapmaya falan. Top onun ayağındayken zaten güzel bir şeyler mutlaka oluyor. Zaten mutlaka skora katkısı oluyor. Niye oynasın ki? Tamam iyi de, olmaz ki böyle de hocam. Yakışmıyor.
  • Barış Süper Lig'de oynayabilecek düzeyde bi futbolcu olabilir, evet, öyle de. Ama olmuyor. Futbol için uygun değil kumaşı. Sırıtıyor. Onu da severiz tabi, o da iyidir.
  • Takım çok iyi yolda görünüyor. Bir de Keita'nın, Kewell'ın, Baros'un Sabri'nin döndüğünü düşünsene. Düşün bi. Nefis olacak. Zafer şarkıları söyleyeceğiz.
 
Winger Back Blog! - Geyik Yapabilen Antiholiganist Futbol Blogu. - 2009 - 2013. | Bütün Haklarını Sami Yen'e Gömdüm.