23 Aralık 2009 Çarşamba

Çok Güzel Oluyoruz: Galatasaray-2-1-Trabzonspor.

Maç yazısını ertelemem ve maçı unutmam?.. Pek hoş olmadı bu.
  • Öncelikle şunu söyleyeyim ki, Aykut gibi bir kaleciyi barındırıyor olmamız çok güzel. Yabancı kaleciye ihtiyacımız öyle yüksek boyutlarda değil. 1 numara Aykut'a yakışıyor.
  • Emre'yi tekrardan 11de gördük. Bence bir 36 sene daha oynar bu adam.
  • Sabri'nin dönüşü de iyi oldu takım açısından. Tekrar söylüyorum. Sabri çok önemli bir futbolcu.
  • Alparslan pek bir etkisiz bir görüntü çizdi. Ve Aydın Yılmaz.. En büyük hayal kırıklığı.
  • İki genç futbolcu oyuna girdi dün.. Berkin ve Çetin. Umarım gelecekte mutluluğumuz olurlar. Ve her ne kadar bunu söylemek istemesem de, umarım Aydın gibi olmazlar.
  • Linderoth'u ısrarla sağ bekte oynatmanın mantığını çözebilmiş değilim, ki Barış sahadayken. Gerçi ben 3 senedir Galatasaray'da olup da üst üste 3 maç oynamamış olan Linderoth'un nasıl hala takımda kalabildiğini anlayabilmiş değilim henüz. Severim kendisini, o ayrı.
  • Ayhan'da iyiye gidiş sezdim. Şöyle ki, her hatadan sonra takım arkadaşlarına kızması kalmamış ve kilo vermiş. Gençleşmiş.
  • Ve Caner Erkin. Çok fena konuştum hakkında ama iki maçtır harika oynuyor. Golünü de atıyor. Belki de gerçekten doğru yerde oynatmak gerekiyordu kendisini. Ama kimi keseceksin ki soldan, Kewell'ı mı Arda'yı mı? Ayrıca hala bu performansının saman alevi olduğunu düşünüyorum. Yakında Kazma Caner dönecektir. Umarım beni yanıltır.

Biraz üstünkörü bir yazı oldu evet. Artık önümüzdeki maçlara bakıcaz :)

19 Aralık 2009 Cumartesi

Nihayet Galatasaray: Galatasaray-1-0-Gençlerbirliği.

Birkaç haftadır bir küskünlük vardı bende kötü oyuna tepki olarak. Fakat uzun süre küs kalamıyoruz tabi, başımın tacı, gözümün bebeği Galatasaray.

  • Makine işliyor. İlerde güzel paslar, beklerin oyuna katılımı, Hakan'ın stoperdeki başarısı, Caner'in beni utandırarak canını dişine takarak oynaması. Ama göbekte problem var. Mustafa Sarp'ın defansı düşünmemesi, Mehmet'in yalnız kalması. Buna Servet'in formsuzluğu da eklenince göbekten gelen ataklar kabus oluyor.
  • Caner Erkin'e bugüne kadar -yalan söylemeyeyim- çok küfür ettim. Gözümde gerçekten kötü bir futbolcu. Ama bu akşam çok güzel oynadı. Maçın yıldızı Caner'di. Umarım saman alevi değildir. Yürü be Caner.
  • Peki bir buçuk sene top oynamayan Uğur'un bu kadar güzel dönmesi? Bence çok güzel bir olay bu. Fakat bugün yine sakatlanarak çıktı. Mehmet de sakatlandı. Umarım bir şeyleri yoktur. Bu arada Batista'yı da anmadan geçmeyelim.
  • Hakan Balta beni hiç yanıltmadı. Galatasaray'daki üç büyük profesyonelden biri o, Emre Aşık ve Kewell'a beraber. Sol bekte de, sol açıkta da, stoperde de, ön libero da da. Hakan Balta her yerde.
  • Mustafa Sarp çok düzensiz ileri çıkmaya başladı. Mehmet'i çok yalnız bırakıyor. Düzeni bozuyor. Olmayacak işler peşinde. Ön libero kavramının özelliğine gel bak, bu adamların atağa katılması belli bir düzen içindedir. Ön libero ani atağı başlatır, kanat oyuncusuna ya da ileri dönük orta saha oyuncusuna pasını verir, deparla içeri girer. Ve de duran top organizasyonu olur. Ama ön libero oyuncusu her atakta gol koklamaz. Takım savunması mantığına aykırıdır. Bugün takım savunmasını bozan isim Mustafa Sarp'tı.
  • Arda-Kewell-Keita. Bu üçlü Galatasaray'ın silindir üçlüsü işte. İyi oynadıkları zaman gözüm yaşarıyor sevinçten. Ve formsuzluklarında/sakatlıklarında da gözüm yaşarıyor. Üzülüyorum.
  • ''Galatasaray'ın santrforu yok'' diyenler ne saçmaladığını bilmiyor açıkçası. Kewell'ı sadece kanat oyuncusundan ibaret sanıyorsunuz. Liverpool'da Baros'un partneriydi. Leeds'de her yerde oynadı, ileri uç dahil. Santrfor mu beğendiricez size?
Şimdi önümüzde lig arası var. Bu arada Baros ve Sabri dönecek takıma. Güzel gelişmeler bunlar. Bir de önümüzde Atletico maçı var. Büyük Kaptan'ın dediği gibi, Biz Zor Günlerin Adamıyız!

6 Aralık 2009 Pazar

Galatasaray-1-1-İ.B.B.



Aziz Yıldırım'ın hakemi fırçalamasının ertesi günü böyle şeyler olması çok ayıp.. Bu yüzden bi sikim olamıyor. Türkiye'de futbol böyle.
  • Franco şaka yapıyor herhalde. Her topu elinden bırakma be abi..
  • Uğur Sabri'nin yokluğunu iyi doldurdu, güzel ortaları vardı ama Sabri'nin olmadığı her maç hadikap.
  • Mehmet Topal hala takımın en iyisi, kendi mevkisinde olmamasına rağmen iyi oynuyor.
  • Değişiklikler o kadar rastgeleydi ki.. Bir farka yatmak gibi büyük bir hatayı yapıyorsun, dikkat, evinde Büyükşehir'e oynuyorsun ve bir farka yatıyorsun, hadi yattın, ilerde topu tutan adamları birer birer alıp Aydın gibi, Ayhan gibi topu ayağında tutamayan iki tane adam alıyorsun.. Rastgele. Şaka gibi.
  • Hüseyin Göçek dedikleri buymuş demek, gördük, verilmeyen kornerleri, sarı kartları, faulleri, Aziz Yıldırım'ın çıldırışının ertesi günü bir hakem bir maçı nasıl yönetir gördük. Futbolun çarpıklığını gördük.
  • Uğur ve Arda ne güzel toplar kesiyor içeri.. Peki o vuruşlar Nonda'ya, Kewell'a yakışıyor mu? Bence yakışmıyor. Olmuyor.
  • Arda'nın aklı çok çabuk çalışıyor, ayakları çok çabuk çalışıyor. Öyle böyle, futbolu biliyor bu adam.
  • Elano Blumer hakkında hiçbir şey söylemek istemiyorum. Yazık ulan, o forma için yanıp tutuşan ne adamlar varken Elano gibi bir adam ikinci yarının ortasına kadar oyunda kalıyor. Çok yazık. Hemen bitmeli ve gitmeli.

Çok yazık, lige, futbola falan. Üzülemiyorsun bile artık bu tip insanların varlığına. Nüfuzlu başkanlara, gol attırmadan rahat etmeyen sindirilmiş hakemlere üzülmüyorsun. Bu kadar işte. Konuşmak bile boş.

4 Aralık 2009 Cuma

Maç Seçmek: Galatasaray-1-0-Panathinaikos.


Unuttum lan maç yazısını, şimdi de aklımda kaldığı kadarıyla yazıcam, özür.

  • Haftalardır acımasızca eleştirdiğim Arda Turan bu maçta harikaydı. 2007'deki günlerine dönmüş gibiydi. Ama hala gözümde eski yerinde değil. Bu adam maç seçiyor.
  • Ağustos'ta, ''Ekim'de takıma girer, adapte olur ve faydası had safhada olur'' dediğim Elano Blumer bir türlü olmuyor. Bu maçta da olabildiğince tutuktu. Süper bir Keita varken her maçta Elano'nun 11 çıkması risk midir, bunu elbette Rijkaard bilir.
  • Bu maçın adamı elbette Mehmet Topal'dı. Sakatlandı, çıkayım ben derken Gökhan sakatlandı, stopere geçer misin dendi, geçti, oynadı. Çok da iyi oynadı. Galatasaray'ın ortada görünmeyen onca stoperinden de daha iyi oynadı. Servet, Gökhan Zan ve Emre Güngör'den bahsediyorum.
  • Sabri yine güzel bir maç çıkardı. Bu adamdan böyle bir futbolcu çıkamaz sanırdım ben, kumaşı iyi değil gibiydi, ama yeteneksiz futbolcu böyle güzel maçlar çıkaramaz. Bu maçta kestiği ortalardan sonra artık Sabri'nin ortalarına laf eden olursa küfür ederim arkadaş.
  • Mustafa Sarp çok hırslı, yüreğiyle oynuyor. Ama kimi zaman bu durum kendisi için bir handikapa dönüşebiliyor. Tekniğini ortaya koyamadığı anlar oluyor. Ama günümüzde orta sahaya en azından böyle bir topçu lazım. Kendisinin ne kadar lazım bir topçu olduğu da ağlara gönderdiği iki toptan belli.
  • Gökhan Zan yine sakatlandı. Şanssızlık mıdır kondüsyonsuzluk mudur bilemem.
  • Servet hiç iyi değil. Hatalarla oynuyor. Ayrıca yaptığı bazı hatalar çok amatörce.
  • Nonda sezon başındaki Nonda değil elbet. Ama yine iyi oynuyor bu adam. Baros sakatlandığında Nonda gibi bie alternatifimiz olmasaydı bu sezonu zor kapatırdık diye düşünüyorum. Ama 90 dakikayı tamamlamakta zorlanıyor. 33 oldu yaşı. İkinci yarılarda oyuna girebileceği yeni bir düzen nasıl olabilir diye düşünüyorum da, aslında o kadar çok şey var ki. Keita santrfora çekilip sağda Elano'yla başlanabilir. İkinci yarı yorgun savunmaların sultanı Nonda girer, Keita yerine geçer. Ya da Kewell ileri alınır, Serdar Eylik'le başlanır. Elano ileri konur, ikinci yarıda Nonda girer. Ama çok fanteziye gerek yok değil mi, mevcut duruma alışanlardan olmalıyız. Bu arada debide Baros'u sakatlayan Emre Belözoğlu, yine bir derbide sakatlandı ve ilk yarıyı kapadı. Futbolun adaleti.
  • Kewell hakkında yapılacak ne yorum var ki, her zamanki Harry Kewell. Hem hırsı hem profesyonel. Kaptan diyip adam yerine koyduğumuz adamların en az on katı adam.
  • Ayhan'ın iki maçtır bir düşüşü vardı ama o düşüşü sona ermiş gibi görünüyor. Bu maçta uzun zaman sonra sol kanatta oynadı. Ve beklediğimden daha çok etkiliydi. Kendine güveni gelmiş. İyi yolda.
  • Keita'nın neden 11 başlayamadığını anlamak güç. Büyük ihtimalle Elano'yu kazanma çabalarına kurban gidiyor. Ama beyhude çabalar bunlar.
  • Karagounis oyun olarak takdir ettiğim bir futbolcu ama yüzünden çirkeflik akıyor. Sahada Arda'yla kavga ettikten sonra maç bitince sarmaş dolaş olmaları beklediğim bir görüntüydü. Giorgos Karagounis'in şahidi Arda Turan.

Avrupa'da ikinci tura lider çıkmayı garantiledik. Kalan maçlardan çok umudum yoktu bu maça kadar ama böyle bir futbolla oynarsak baharı görürüz gibime geliyor. Ama kırgınım, Galatasaray'a yakışmayan tezgahlar, oyunlar var.


Sevgiler.

27 Kasım 2009 Cuma

Bursaspor-1-0-Galatasaray.

*Bunlar Galatasaray takımı değil lan. Bunlar 14 tane çakal. Sarı-kırmızı parçalı forma giyerek Galatasaray olunmuyor.
*Galatasaray'da senelerdir hissedilen bir Fethullah Gülen etkisi var her yerde. İki sezon önce arabasından evine yürüyerek gitmekten aciz Hakan Şükür doksan dakika banko oynuyordu. Şimdi de Fatih Terim-Hakan Şükür-Emre Belözoğlu tayfasının prensi Arda Turan doksan dakika oynuyor. Kaptan hem de. Öyle kaptan olmaz olsun. 60. dakikada Arda sahadayken Keita çıkıp Nonda giriyor. Yazıklar olsun.
Unutmadan, şu günde buharlaşıp uçan bir de teknik direktörümüz var. Ama zaten kadroyu da o kurmuyor ki, ne gelip kendini yorucak şu sisli puslu boktan günlerde maça falan. En güzelini yapıyor adam. Biz de o denli mal bir güruhuz ki bu kulübe hala gönül bağıyla bağlıyız.

Mutlu Bayramlar..

22 Kasım 2009 Pazar

Bir Galatasaray Klasiği: Galatasaray-1-1-Manisaspor.


Gelsinler sana desinler ki, al kardeşim bu hafta orta ayar bir Anadolu takımıyla maçın var, al bu maçı, lidersin. Sen o maçı alama.. Yıllardır alıştık değil mi, Fener'in puan kaybettiği hafta Galatasaray da default olarak puan kaybeder, işte bir Galatasaray klasiği..
  • Maçın başından belliydi ne olacağı aslında. Ayhan'ın kötü bir performans göstereceği de, Elano'nun maçı tamamlayamayacağı. Bizim gördüğümüzü Rijkaard neden göremiyor, Neskeens neden göremiyor anlamıyorum.
  • Lider olacağı maça Keita kenarda otururken sağ açıkta Elano Blumer'la çıkan bir Galatasaray.. Sezon başından beri neden geldiği anlaşılamayan bir Elano.. Hücum hattında santrfor dışında Kewell, Arda, Keita, Aydın ve Serdar'a sahip bir takımın Elano'yu şartları zorlayarak satın aldığını anlayamıyorum.. Ona sarfedeceğin parayala/eforla Kazma Caner yerine adam gibi bir sol bek al, güven yerli santrfor al, iyi bir stoper al mesela.. Elano gelmeden de hücum hattı belliydi. Brezilya Milli Takımı oyuncusu satın aldık, kötü oynuyor, yedek bekliyor. İlginç. Çok paramız var demek ki.
  • 6. dakikada yeter artık Ayhan diyorum. İkinci yarı bitmeden çıkar bu diyorum. Ayhan 60. dakikada oyundan çıkıyor. Oynadığı 60 dakikada orta saha yok.
  • Manisa otomatiğe bağlamış sağdan geliyor. Galatasaray'ın sol kanadında Ayhan ve Hakan Balta var. Kevgire dönüyor sol kanat. Böyle kendini bilmez bir hava hakim. Hepsinin kafası güzel.
  • Mustafa Sarp'ın, Mehmet Topal'ın, Ayhan'ın Servet'in şişirme topları hep rakibe gidiyor. Bütün paslar isabetsiz. Bu insanların hayatı futbol değil mi arkadaş? Bir pasınız da bulsun şu Kewell'ı artık.
  • Yine Nonda ve Kewell'ın zekasıyla bir şeyler yaptık. Güzel bir gol attık, rakip savunmanın hatasına rağmen iyiydi.


  • Mesut Bakkal'ın takımları hep gereksiz sert takımlar oluyor. Meslektaş/eski takım arkadaşı demeden dan dun giriyorlar. Bence faulü taktik haline getirmek futbol ahlakına aykırı.
  • Zaten iyi bir performansla sahada bulunmayan Hakan Balta ikinci böğrüne aldığı bir dirsekle sakatlandı ve oyundan çıktı. Bir an Caner oyuna girecek diye korktum ama neyse ki Uğur girdi. Caner'in verebileceğinden daha çok şey verdi elbette ama sağ bek orjinli olduğu için iyi değildi. Eski bir postta savunmada ters kanada karşıyım demiştim. Ama konu Caner olunca iş değişiyor. Bence Caner oynayacağına Ufuk Ceylan bile oynayabilir.
  • Tobi hiç kendinde değil. Son birkaç maçtakinden daha kötüydü.
  • Sabri bu maçta da eleştirildi. Lan adamın pozitif hareketlerini görmüyorsunuz, koca maç bir hata yapınca hemen diyorsunuz, ''Sabriyle falan olacak iş değil'' o beğenmediniz Sabri yüreğiyle oynuyor. Rahat bırakın artık adamı.
  • Stoperlerde hep bi paylaşım hatası, hep bi adam kaçırma, hep bi güvensizlik hali.. Yakışmıyor.

Uzun zamandır böyle delirdiğim bir maç olmadı.. Yine Kewell'ın, Nonda'nın Sabri'nin performansıyla bir puanı kurtardık.. Olmaması gereken şeyler oluyor. Domuz gribi denen Arda kulübede, herkese yayacak hastalığı.. Keita ısrarla oynatılmıyor. Başka şubede başka topçu başka topçunun formasıyla maça çıkıyor, ikinci başkanlar istifa ediyor.
Yine Fener'in puan kayıplarını gözleyeceğiz gibi. Kaç senedir rakibin puan kayıplarına bakıyoruz, yeter artık.

Ama yine Galatasaraylıyız, 5-0 da yenilsek maç bitmeden kalkıp gitmeyiz.. Gidenleri de sevmeyiz..
Sevgiler.

21 Kasım 2009 Cumartesi

Ateş-Güneş.

1930'lu yıllarda Galatasaray'a çok zarar veren bir bölünme.
1929 yılında çıkan birtakım iç anlaşmazlıklar, 1933 yılında bir bölünmeyle sonuçlanır. Eşref Şefik(Atabey) 'Olimpiyat' adlı dergide yazdığı kulüp alehtarı yazılardan ötürü üyelikten ihraç edilir.
Eşref Şefik'in kulüpten atılması tepki yaratır. Uzun yıllar kulüğ başkanlığı yapan Yusuf Zİya Öniş'in istifasıyla ortalık karışır. Bu tatsız gelişmelerin nedeni de amatörlük-profesyonellik tartışmasıdır. Yusuf Ziya Öniş ve arkadaşları futbolun ancak profesyonellikle kalkınabileceğini savunurlar.
Buna karşılık Suat Hayri Ürgüplü de amatörlüğü ve futbol takımının liseye dayanma özelliğinin korunmasını ister.
Ayrılan 25 üye Yusuf Ziya Bey'in etrafında toplaşıp yeni bir kulüp kurmaya karar verir. Bu kulübe öncelikle Sarı-Kırmızı adını vermek isterler, ancak Sultani'den gelen tepkilerle kulübün adı Ateş-Güneş olur.
Bir süre sonra Güneş diye anılan takım ligde fırtına gibi eser. Atatürk'ün yakınlarınca Cevad Abbas Bey'in başkan seçilmesinin ardından bu takım çok güçlenir.
Galatasaray'ın engelleme çabalarına karşın bu takım ligde oynama hakkını elde eder. Bununla da kalmayıp Galatasaray'dan bazı futbolcuları transfer ederek huzursuzluk yaratır. Bundan sonra Güneş, Galatasaray için gün geçtikçe tatsızlaşan bir mevzu halini alır.
* * *
Siyasi gücü arkasına alan Güneş'e sağlanan destek açıktır. 4 Temmuz 1937'de oynanan ve olaylar çıkan maç sonucunda dönemin başbakanı İsmet İnönü, Galatasaraylıları tehdit eden, hatta kulübün kapatılabileceğini ihtar eden bir bildiri yayınlar.
* * *
Bu atmosferde 1938 yılında Güneş Milli Küme'de şampiyon olur. Beşiktaş ikinci Galatasaray da üçüncüdür. Aynı yıl, Futbol Ajanı Zeki Rıza Sporel'in istifası ve yerine başkasının bulunamaması yüzünden geciken İstanbul Ligi ancak kasım ayında başlar ve tek devreli olarak yapılabilir. Burda da Güneş averajla şampiyon olur. Bu şampiyonlukta geçerli olan averaj hesabı da ilginçtir;
34 gol atıp 8 gol yiyen güneş atılanın yenene gölünmesi gibi garip bir uygulamayla 4,25 averaja ulaşır. 40 gol atıp 10 gol yiyen Fenerbahçe iste 4 averajla ikinci olur. 44 gol atıp 10 gol yiyen Beşiktaş ise 3,66 ile üçüncülükte kalır. Oysa bilinen tüm averaj hesaplarına göre bu ligde Beşiktaş birinci, Fenerbahçe ikinci, Güneş ise üçüncü olmalıdır. Güneş'in arkasındaki siyasi güç, şampiyonu bile değiştirebilecek boyuttadır.

* * *
Ancak bütün bu zorlamanın sporda uzun süre etkili olabilmesine imkan yoktur. Güneş bu denli parlak bir biçimde yükselirken, birden bire batıverir. 1939 yılında kulüp kendini fesheder. Oysaki daha birkaç ay öncesinin şampiyon takımına sahiptir. Nefis bir kulüp lokali vardır, futbolun yanında atletizm, kürek ve güreşte de güçlü ekipler oluşturarak kulüpleşme yolunda hızlı adımlarla ilerlemektedir. Ayrıca yıl içinde Atatürk'ün bu kulübü ziyaret etmiş olması da önemli ve anlamlı bir gelişmedir.
Ama yüzeydeki bu parıltının aksine Güneş, köksüz bir kulüptür. Dayandığı güçlü bir camia ya da kulüp yoktur. Bu yüzden de kapısına kilit vurulur. Bu işin Atatürk'ün ölümünün hemen ardından olması ise işin siyasal boyutunu açıkça gözler önüne koyar.
Galatasaray-Güneş arasında oynanan maçlar;
01.12.1935: 6-2
20.12.1936: 1-1
21.03.1937: 2-2
04.07.1937: 1-1
19.12.1937: 0-6
20.03.1938: 0-7
05.06.1938: 2-4

(Galatasaray Spor Kulübü Tarihi, Ahmet Çakır.)

16 Kasım 2009 Pazartesi

Biri Bana Anlatsın!

Ömrümüz "tartışmakla" geçiyor. Siyasi arenadaki "açılım" tartışmalarına son dönemde "Domuz grubu aşısı" da eklendi. Aşı olmalı mı, olunmamalı mı? Gündemin ateşi hiç inmiyor.

Peki futbol dünyası farklı mı? Meraklısına bolca malzeme var bu aralar... "Ne olacak bu Arda Turan'ın hali?" (Neyse ki Diyarbakırspor maçındaki oyunuyla biraz olsun bu eleştirilere yanıt verdi.) "Nedir bu Diyarbakırspor ‘düşmanlığı'?" Ama asıl bombası birileri tarafından sızdırılan Ercan Saatçi ile Metin Özülkü'nün video kaydı. Haa bir de F.Bahçe Ülker ile Efes Pilsen'in "doping" konulu atışması vardı, o da ayrı mesele.

Ne kadar "derin" konular değil mi? Tartışmasını bilene uçsuz bucaksız bir derya. Tartış tartış bitmez. Sahi öyle mi oluyor. Tartışabiliyor muyuz bu konuları sizce. Ne yazık ki hayır. Çünkü toplum olarak tartışmasını bil-mi-yo-ruz.

8 Kasım 2009 Pazar

Diyarbakırspor-1-2-Galatasaray.


  • Öncelikle şunu söylemeliyim ki Barış'ın gördüğü ikinci sarı kart o kadar gerizekalıcaydı ki, kırmızı kart görmüş olmasına sevindim. Sarı kartlı futbolcu nasıl olur da topu elle keser, bunu bana açıklayın abi, olmaz böyle bir şey.
  • Arda yine futboldan kopmuş görünüyor. Galatasaray'a en büyük zararı veren isim şu anda benim gözümde Arda Turan'dır. Arda Turan yetenekli bir futbolcudur, Galatasaray'ın çocuğudur ama bunu yapmaya hakkı yok. Galatasaray'ın kaptanının maçı umursamaması olacak bir şey değil. Ki zaten Arda'nın kaptan olmasına baştan karşıydım. kaptan Emre Aşık, ikinci kaptan Ayhan olmalıydı, Arda'ya 10 numarayı verdiniz zaten, ne gerek var buna bilemiyorum. Fatih Terim-Hakan Şükür-Emre Belözoğlu üçlüsüyle takılan bir kaptan istemiyorum ben. Kızağa çekilip mental olarak tekrar güçlendirilmesi lazım. Türkiye Arda'yla bir yıldız kazandı, şimdi de bir yıldız kaybediyor.
  • Sabri yediğimiz goldeki hatası dışında çok güzel bir performans sergiledi. Bu sezon en büyük kazanç Sabri. Zaten savaşçı ruhlu olan Sabri tekniğini büyük oranda düzeltti, aklıyla oynamaya başladı, pas atarken tereddüt etmemeye başladı, bir de ikinci kaptanlık mevzusuna takmasaydı..
  • Mehmet Topal çok pas hatalarıyla oynadı. Bunun nedeni bence başta rakibi küçümsemekti, ki ikinci yarı pas hataları devam etmedi.
  • Ayhan aslında zeki ve teknik kapasitesi yüksek bir futbolcu, ki bunu Hagi'nin hocalığı döneminde sol açıkta oynarken gördük, ama artık düşündüğü pek çok şeyi sahaya yansıtamıyor ve tam da bu yüzden hataların adamı oluyor. Burda bir parantez açmak istiyorum, yine takım içi huzursuzluk gözüme çarptı, Ayhan hata yaptığı bir pozisyondan sonra, kim ne dedi bilmiyorum ama ona ikaz eden takım arkadaşına çok sert çıktı. Başta takımın abisi olarak Ayhan'ın böyle yapmaması gerek dedim ama, abi yerine koymuyorlar ki adamı, 22 yaşındaki adamı kaptan yapıyorlar, Ayhan'ın hiçbir sözü yok. Huzursuzluk çıkması doğal, Arda'nın kaptan yapılması büyük hata.
  • Linderoth yine sahadan yürüyerek çıktı ama sahada da bir varlığı yoktu. Çok şanssız topçu Linderoth, üç senedir top oynarken hatırlamıyorum adamı, sakatlıklar çok kötü oldu, kayıp.
  • Barış gayet iyiydi. Defansa yardımcı oldu, ilerde bastı, güzel paslar attı ve sağ kanattan güzel bindirmeler yaptı ama gördüği ikinci sarı kart inanılmazdı. Zaten kime/neye bakıp iyi gidiyor desem bozuluyor. Keita çok iyiydi, bir hareketi kendine ve takıma dört maça patladı. Mehmet-Barış-Mustafa iyiydi, Mustafa sarı kart cezasından oynayamadı, Barış da kırmızı gördü. Lanet olsun arkadaş.

  • Barış kırmızı gördükten sonra Rijkaard ve Neskeens'in oyuna müdehalesi çok net ve çok yerindeydi. Zaten işlemeyen orta saha Barış'ın atılmasıyla yara almıştı ve tesadüf olmadıkça Nonda gol atamayacaktı. Nonda çıktı Tobi girdi. Tobi'nin girmesityle takım halinde defansa çekildik, Arda ve Kewell'la topu ilerde tutarak zamana oynadık. Bekler ve orta saha sadece duran toplarda ileri çıktı ve Sabri'nin pozisyonu dışında kontraya çıkmadık. Arda ilerde bütün topları kovaladı, Kewell'la birlikte ilerde basarak topu rakip yarısahada hapsettik. Buraya kadar çok güzel. Ama daha sonra Arda-Elano değişikliği oldu. Elano basmadı, Elano basmayınca Harry hiç basmadı. Orta sahaya kadar boş kalınca orta saha ve defansa büyük yük bindi, zaten Gökhan ve Servet hata yapmaya meyilli, diken üstünde olduk yani birden. Mutlaka kenar yönetimin bir bildiği vardır ama ben bu değişikliği anlayamadım.
  • Son olarak şunu söylemek isitiyorum, Gökhan'ın göze batan belirgin hataları olmuyor ama hiç de güven vermiyor. Geçen seneki stoper transferimiz Portekiz Milli Takım kaptanıydı, bu sene Gökhan Zan.

Sonuç olarak büyük takımız ve büyük hocalarla çalışıyoruz. Kötü günlerde ve kötü oyunlarda galip gelmeyi biliyoruz. Ve futbolun adaleti bugün sahnedeydi, Diyarbakır bütün hafta sinir harbi yarattı, ''Galatasarayspor'' maçına çıkmayacaklardı güya. Şener ve Tolga Doğantez sahada gerginlik yarattı yine, her zamanki gibi. Fenerbahçe'deki Lugano ve Roberto Carlos gibi. Maçtan önce çimleri suladılar Galatasaray kaysın düşsün oynayamasın diye. Ama Galatasaray'ın ikinci golünde Diyarbakır kendi kazdığı kuyuya düştü. Savunmaları kaydı düştü, Kewell'ın pasında Arda topla buluştu ve golünü attı. Galatasaray'ı sindirmek o kadar kolay değil, büyük çirkef olmak lazım, Fenerbahçe gibi.

Sevgiler.

5 Kasım 2009 Perşembe

Dinamo Bükreş-0-3-Galatasaray.


Bu maç için söylenecek pek çok şey yok.. Haftasonu maçımız olduğu için yorulmadan oynadık, golleri kolayca bulduk, sakat verdik çok gereksiz..
O değil de, Mehmet'in golü neydi öyle arkadaş..
Buralar hep Hagi kokuyor.. :)


Edit: Görüyo musun dizilişi de yanlış yapmışım. Mehmet Topal ile Mustafa Sarp'ın yer değiştirmesi gerek. Ama şöyle bir durum var ki, birkaç adım geride olmasına rağmen Mehmet Mustafa'dan daha defansif değildi. Topları ileri dağıtan Mehmet, rakip atakları ileride kesen Mustafa'ydı daha çok. Öyle bir görüntü vardı. Sevgiler.

3 Kasım 2009 Salı

Ne Yapıyorsun Sabri?

Sabri bambaşka bir insan. Saha içi/dışı. Ama bizim asıl konumuz elbette kendisinin saha içindeki performansı ve bu sezon büyük bir yükselme var formunda. Savaşının yanında oyunuyla da takımı olumlu etkiliyor. Ve bir olumlu tarafı da, yine bu sezon için rakiple ve hakemle diyaloga girmemesi, sakinliğini korumasıydı.
Ama, görüyoruz ki, Sivas maçında yine Arda çıkarken pazubandını kabul etmemiş, Arda'yı itmiş, ayırmaya gelen Gökhan'a diklenmiş bilmem ne. Ayıp etmiş yani.
O pazubandı ne kadar değerli biliyorsun değil mi Sabri?.. Elbette biliyorsun.
Yapma artık bunları, seni böyle olaylarla değil de, attığın çalımlarla, attığın gollerle, geçit vermediğin rakip sol kanatlarla konuşalım Sabri.

1 Kasım 2009 Pazar

Galatasaray-2-0-Sivasspor.


Sabri, o çalımı attın ya, efsanesin bebeyim..
Maç yazısı maç bittikten sonra.

Evet, ''hasta olduğum için bu maçı da izleyemedim.'' olacaktı ki, Lig Tv'nin maçı şifresiz verdiğini öğrendim. Ama, devre arasında öğrendim. Lanet olsun.

  • Başta ilk onbire baktığımızda defansif özellikli üç orta saha oyuncusu görüyoruz, Mehmet, Mustafa ve Barış. Bunun sahaya nasıl yansıyacağı merak uyandırdı bende. İkinci yarı baktım ki Barış biraz daha ileri dönük oynuyor.
  • Sarbi iki kişinin arasından bir çalım atmış ki, nefisli.
  • İki değişiklik sonunda benim ''Santrfor?'' yazımda dediğim gibi oldu. Nonda-Uğur değişikliği sonunda Sabri ileri üçlünün sağına geçti, Arda sola, Kewell ortaya geçti. Ardından Arda-Serdar değişikliği geldi. Solda Serdar ortada Kewell olmuş oldu.
  • Hakan ve Servet standart performanslarının çok altında.
  • Sıkıcı bir maçtı, orta sahayı rahatça aştık, son vuruşlarda etkisizdik. Arda iki pozisyonda delirtti beni.

Arda hala kötü yolda. Umarım düzelir.


Sevgiler.

28 Ekim 2009 Çarşamba

Rezalet: Galatasaray-2-1-Bucaspor.

Şurda belirttiğim gibi dersanede olduğum için maçın büyük bölümüni izleyemedim. Eve geldiğim sırada 70. dakikaydı ve kablo tv gel-git yapıyordu. Ama kör-topal birkaç yorumum var.

  • Aydın geçen sezonki, Skibbe'li Galatasaray'daki Aydın değil. Futbolunda büyük gerileme var. Kendine gelmesi lazım
  • Barış Özbek'i sadece iki pozisyonda gördüm, onda da Dinamo Bükreş maçından sonra dediğim şey aklıma geldi, Barış futboldan kopmuş..
  • Yine mi Kazma Caner ya, yine mi!? Yeter artık, görmek istemiyorum o adamı bu formayla! Buca sağ kanattan atak geliştiriyor, gözüm Caner'i arıyor, Caner ortada yok.. Sonra golün tekrarında görüyorum ki Caner ceza sahasında geziniyor. Volkan gitti Caner geldi işi başından beri canımı sıkıyordu. Ama bir Alparslanımız var ulan! Gelme Caner! Git!
  • Elano'nun kırmızı kart pozisyonunu görmedim ama dinledim.. Böyle saçma bir şey olamaz. Şimdi bakıyoruz ki üç gün içinde hücumdaki kadro derinliğimiz birden yalan oldu.. Keita-Baros-Elano yok. Arda moralsiz-formsuz-uykusuz. Peki kim oynayacak? Bence solda Serdar sağda Aydın ortada Kewell ilerde Nonda oynasın.
  • Berkay'a yazık oldu be.. Elmacık kemiği darmadağın oldu çocuğun. Barış'ın o dirseği kasıtlı attığını zannetmiyorum ama kasıtlıysa eğer çok büyük ayıptır, çok büyük yanlıştır. Çünkü, biz Fenerbahçe değiliz.
  • Aykut'un performansı çok etkileyici.. Ben Aykut'u yedek kulübesinde tanıdım. O zaman küçük bir çocuktum. Aykut'un da yaşı pek büyük değildi. Ben televizyon başında o kulübede birimiz 18 birimiz 28 olduk. İyi ki varsın Aykut.
  • Savunma hattımız cidden çok kötü bence.. Gökhan Zan olmadı/tutmadı. Emre Güngör'ün standardı belli, zaten de sakatlıktan kurtulamıyor. E bir de Caner Erkin var. Alt yapıdan hiç mi stoper, hiç mi sol bek yetişmiyor? Galatasatay bu adama muhtaç mı? Ne olur alın gidin geri bırakın bu adamı, parasını ben vericem.
  • Linderoth tam ben geldiğim sırada oyundan çıktı. Ama Linderoth'u sahayı sedyeyle değil yürüyerek terkederken görmek güzel.
  • Kewell forvet olmuş, çok da iyi olmuş.

İşte bu 15 dakikadan gözüme çarpanlar bunlar.. Galatasaray iyi yola değil. Arda hiç değil. Emre Belözoğlu ve Hakan Şükür abilerinin, Fatih hocasının yolunda gidip onlar gibi olursa çok yazık olur.

Sarı-Kırmızıyla kalın. Sevgiyle kalın.

Edit: Gel Gidersin'den bir özet indirip seyrettim. İlk yarı o kadar kötü değilmişiz. Ama benim izlediğim bölümde Bucaspor, İzmir Amatör Küme'den bir takımla hazırlık maçı yapıyor gibiydi.

27 Ekim 2009 Salı

Santrfor?

Derbi geldi geçti, kaybedilen üç puan zerre sikimde değil ama Fenerbahçe'nin stadyumundaki cezasız kalan terörizm gerçekten üzücü, yazık. Galatasaray Antrenman blogunda da bu konu hakkında çok güzel bir yazı yazılmış, benim kelimelerle ifade edemediklerim yazılmış. ''Yapılan Yanına Kalır, Üstüne Giden Cezalandırılır.''
* * *
Şimdi bunlardan sıyrılıp önümüzdeki maçlara bakacak olursak, doldurulmayı bekleyen bir birinci santrfor boşluğu var. Şimdi aklımdaki çözümleri sıralayacağım.
1. Elano.

Bugüne kadar Galatasaray'da çok başarılı bir tablo çizmedi Elano. Ama son maç hariç bir iyiye gidiş gözlemliyorum onda. Yeterince yetenekli bir futbolcu, rakip yarı sahanın her bölgesinde oynayabileceğini biliyorum. Üstelik de 9 numara oraya çok yakışır.
2. Kewell.

Santrfor için en az Elano kadar kadar güvendiğim bir isim de Harry Kewell'dır. Gerekirse kaleye geçecektir o. Bunu kendi söylemişti geçen sezon. Ve eğer Baros takıma tam anlamıyla dönene kadar o bölgede Kewell görevlendirilirse, sol açıkta Serdar Eylik'i görmek isterim.
3. Nonda.

Şimdi diyeceksiniz ki takımda zaten oynayan bir santrfor varken, başka mevkilerin topçularını aday göstermişsin. Ama Nonda da yaşı 33'e dayadı ve Cl'de final oynayan Nonda değil. Üstelik bu sezon gördük ki, sonradan oyuna girerse skora gerçekten önemli katkıları oluyor. Yorgun savunmaya karşı harikalar yaratıyor. Eğer Nonda ikinci yarılarda giren oyuncu olmaya devam ederse krallığa koşabilir, koşuyor da nitekim.
4. Servet.

Şaka değil. Bu konuda ciddiyim. Servet'in son maçlarda gol atmaya Baros ve Nonda'dan daha çok niyeti vardı ve kabuğunu Ermenistan ve Trabzon maçlarında kırdı da. Kendisi stoper olduğu için bir forvet oyuncusuna yaptırmaması gerekeni, dolayısıyla bir forvet oyuncusunun yapması gerekenleri iyi bilir. Her ne kadar tekniği yeterli olmasa da en azından Baros'un değerlendiremediği karşı karşıya pozisyonları değerlendirebilir. Ama Emre Güngör'ün çim ve tribünü birlikte alınca bağlarının kopması, ve Kaptan Emre'nin geçmek bilmeyen sakatlığı yüzünden bu düşüncem de fanteziden öteye gidemez.

Neyse, önümüzdeki maçlara bakıcaz.

Derbinin Ardından..

KADİKÖY PSİKOLOJİSİ
Turkcell Süper Lig'de 10. haftayı tamamladık ve derbi geride kaldı. Bu sene de her sene olduğu gibi sonuç değişmedi ve Fenerbahçe, Galatasaray'ı yenmeyi başardı. Maçtan çok, karşılaşma öncesi sahada ısınma sırasında oyuncuların birbirine girmesi geceye damgasını vurdu. Bu çirkin olaylar iki takıma da hiç yakışmadı. Arda Turan ve Galatasaraylı oyuncular ısınırken, Fenerbahçe'nin yeni oyuncusu Cristian'ın Arda'yı itmesiyle başlayan kavga, diğer oyuncuların da birbirine girmesi ile bir arbedeye dönüştü. Maç öncesi Cristian, Arda ve Bilica'ya ceza verilmesi ve maçta oynamaması gerekiyordu ama her zaman olduğu gibi Türkiye'de bir şeylerin üstü sürekli örtülüyor. Yardımcı hakemin kafasının yarılması da bir başka vahim boyuttu. Maç başlamadan bitebilirdi ama Bünyamin Gezer çıkıp maçı yönetti.

AYNI HATA İKİ KERE YAPILMAZ!

Karşılaşma çok yüksek bir tempoda başlamadı. Daum'un Semih ve Güiza'yı yanında oturtup, Kazım'a ileri uçta görev vermesi ilginçti. Her ne kadar Güiza ve Semih maça hazır değillerse de o zaman niye yanında oturuyor diye adama sorarlar. Maçın hemen başında Baros'un sakatlanması Galatasaray için bir şok oldu. Nonda'nın oyuna girmesi Galatasaray'ın hücum organizasyonlarında ağır kalmasına neden oldu. Fenerbahçe ofsayt kokan bir pozisyonda 1-0 öne geçti. Vederson'un topa vurduğu anda topun üstünden atlayan Roberto Carlos ofsayt pozisyonunda ve aktif alan içindeydi. Bu golün geçerli olmaması gerekirdi. Galatasaray'da en kötü performans gösteren oyunculardan biri kaleci Leo Franco oldu. İlk yarıda kısa düşen bir topuna Alex çok güzel vurdu ama Arjantinli kaleci bunu güçlükle kornere çeldi. Aynı hatayı ikinci yarı yine yapan Leo Franco bu sefer penaltıya neden oldu ve topu ağlarında gördü.

ARDA KAPTANLIĞI TAŞIYAMIYOR!

Galatasaray'da defansta oynayan Gökhan, Servet ve Hakan çok ağırlar ve onlara inanılmaz bir yük biniyor. Bu yüzden de rakip farketmeden Galatasaray herkese inanılmaz pozisyonlar veriyor. Çünkü defansa yardıma sadece Mustafa Sarp geliyor. Onun da kapasitesi belli bir yere kadar. Orta alanda oynayan Ayhan'da inanılmaz bir düşüş var. Keita ise bu maçta bal yapmayan arı gibiydi. Belki çok çalıştı ama Roberto Carlos'un pozisyonunda her ne kadar tahrik olsa bile oyundan atılacak o hareketi yapmamalıydı. Galatasaray 2-1'i bulmuş ve Fenerbahçe'yi kendi yarı alanına hapsetmişti ve daha maçın bitmesine 15 dakika vardı. Belki Galatasaray 2-2'yi bulacaktı. Keita oyundan atılarak, bir çuval inciri berbat etti. Fildişi Sahilli oyuncu sinirli yapısı ile dikkat çekiyor. Geçtiğimiz maçlarda da buna benzer hareketler yapmış ve oyundan atılmamıştı. Birilerinin Keita'nın kulağını çekmesi gerekiyor. Kaptan Arda'ya gelince, onda da inanılmaz bir düşüş var ve sinirli hareketleri takıma olumsuz yansıyor. Kaptanlık olgusunu tam kavrayamamış gibi ama suç onda değil onu Galatasaray'a kaptan yapanlarda...

GALATASARAY'IN MAKUS TALİHİ!

Sonuçta Galatasaray, Kadıköy'deki makus talihini yenemedi. Bu sefer yapabilirdi, Fenerbahçe'yi yenebilirdi. Rijkaard ve Neeskens gibi hocaların var ama yine de Fenerbahçe'yi geçecek formülü bulamıyorsun Bu maçın belki de en ilginç ayrıntısı. Rijkaard ve ekibi bu tip maçları kazandıramadıktan sonra Türkiye'de ne işi var?? Galatasaray bu oyuncu kadrosu ve teknik kadro ile Fenerbahçe'yi Kadıköy'de yenemiyorsa uzun yıllar daha yenemeyecektir. Fenerbahçe belki de bu sezon Kadıköy'deki en kötü futbolu oynadı ama Galatasaray'ın Kadıköy fobisi yine kötü Fenerbahçe'nin zafer kazanmasına neden oldu.

Saraçoğlu Teröristleri.














İki kişiye 55 bin 6 kişi dalmak ne kadar kolay.

25 Ekim 2009 Pazar

Saraçoğlu Terörü: Fenerbahçe-3-1-Galatasaray.

Saraçoğlunda her sene oluyor bu.
Kalecimizin gözüne lazer ışığı tutuluyor, Galatasaraylıların sevmediği bilinen futbolcular net bir provokasyon içinde.
Saraçoğlundaki her maçta bu oluyor. Fenerbahçe taraftarı insanlıktan haberdar olmadığı için dünyanın en büyük derbilerinden biri meydan savaşı havasında geçiyor.
Çok yazık. Türkiye'nin hali içler acısı.

Türkiye'de Hayat İki Gündür.

Ve bugün o günlerden biri, bugün Kadıköy'deki 10 yıllık galibiyet hasretimizin biteceği gün.

Yürüyoruz Sessiz Ve Kederli
Nevizade Geceleri
İnletiyoruz Hep Çıkışında
İstiklal Caddesi'ni..

23 Ekim 2009 Cuma

Sadece Galatasaray: Galatasaray-4-1-Dinamo Bükreş.

Galip gelinen maçtan sonra nazar değdirmemek adına pek fazla konuşmak istemiyorum ama yine diyecek bir şeylerim var;

  • Caner hala Kazma Caner. 90 dakika boyunca adamın sadece bir olumlu hareketi vardı.
  • Herkes her zamankinden daha iyiydi.
  • Savaşkan Sabri'ye Rijkaard'ın sihirli değneği değdi ve tekniği katlandı. Attığı paslar doğru yere gidiyor artık, üstelik top tekniği de gelişti, güzel çalımlar atıyor, topla iyi oynuyor.
  • Küçük kaptanımız Uğur'un sezon boyunca sergilediği en iyi performanstı. Ayhan çıktıktan sonra pazubandını da taktı.
  • Aydın girer girmez skoru etkiledi ama her maçta olduğu gibi yine silikti. Ah topu ayağından açmasa, ah biraz da güçlü olsa, yere düşmese, efsane olacak.
  • Keita-Kewell-Nonda. Üçü de performansının zirvesinde.
  • Gelelim en önemli noktaya.. Sezon başından itibaren Barış'ı incelersek, ilk maçlarında kafa golleri atıp takımı ateşleyen isim olduğunu görüyoruz.. Sonra Rijkaard'la kapışma, ardından birkaç maç kadroya girememe, yedek kulübesinde herkes eğlenirlen somurtmaklar.. Ve bugün de attığı şut farkla auta gidince dalga geçtiler adamla.. Takımın sevilmeyeni Barış mı oldu yoksa.. Ekürisi de aylardır Almanya'da tedavideydi, yeni döndü. Umarım televizyonda gördüklerim yanılsamadan ibarettir ve böyle bir durum yoktur. Takıma bakıyoruz ki, bir buçuk sene sakat kalan Uğur mental olarak futboldan kopmamış, sakatlık sonrası ilk maçından bugüne kadar belli bir çizginin üstünde oynamış, ayağı kırılan Servet daha azimli dönmüş, geçen sene 'bitti' denen, 'çürük', 'müzmin sakat' denen Nonda kafasında futbolu bitirmemiş, süper bir dönüş yapmış.. Ama Barış bu formasız günlerinden sonra dağılma sürecine girmiş, top ayağına yakışmaz olmuş. Kafada bitmiş Barış.. Geçen seneki Bülent Korkmaz'ın takımındaki Hasan Şaş'ı görüyorum şu an Barış'ta.. Top kayıpları, mevki belirsizliği, isabetsiz paslar.. Çok kötü bir görüntü çiziyor. Ama dediğim gibi, eğer kulübe, onun şutuyla alay ediyorsa gerçekten, çok büyük problem var demektir. O an görüntüde kaptan Arda, yıldızımız Keita, 'yedek' Aykut ve Sabri vardı.. Umarım gerçekten başka bir şeye gülüyorlardır, aslında takımda eksiksiz bir bütünlük vardır, takıma bir 'Barış' havası hakimdir.

Not: Sabri bile gülüyodu lan.. Auta giden topa..

19 Ekim 2009 Pazartesi

Zaaflara Devam...

Ali Sami Yen'de nefesleri kesen, mücadelesi üst düzeyde, müthiş hücum oyunlarının olduğu, yedi gollü muhteşem bir maç demeyi hayal ederdim açıkçası. Ama öyle değil, ortaya çıkan yedi golde aslan payı takım savunmalarının. İki tane kötü savunma takımının oynadığı zayıf bir maç oldu. Daha da gol olurdu, eğer iki takımdan biri orta sahadaki kör dövüşünden kurtulup daha organize oynamayı başarabilseydi.

Galatasaray, Rijkaard’ın ne olursa olsun yerden oynayın talimatını uyguluyor. Çok güzel; tüm büyük takımların yaptığı gibi topu yerden, paslaşarak çıkarmaya çalışıyor Galatasaray fakat bir sorun var ki, o da orta sahada defansın önünde oynayan ikilisi Ayhan ve Mustafa Sarp’ın topla oynama yeteneklerinin az olması, üstüne üstlük hızlı düşünemeyip oyunu da yavaş kurması. Oysa Galatasaray, karşı savunmayı hazırlıksız yakaladığında, hızlı oynamayı başardığında korkulacak bir takım oluyor. İkinci gol haricinde de hızlı kanat organizasyonları ile golleri buldular. Orta sahadaki ikili (kim olduğu fark etmez Mehmet Topal da olabilir) daha hızlı düşünmeli, daha sade oynamalılar. Hücuma katkıları ise arkadan yapacakları boş koşularla olmalı. Trabzonspor, önde bastığı her an tehlikeli oldu hatta goller buldu. Zaten geri dönmeyen bir dörtlü var Galatasaray'da, birde ileri çıkamadıkları zaman daha da hazırlıksız yakalanıyorlar ve bol pozisyon veriyorlar. Şu an için çözülmesi gereken en önemli sorun bu. Tempolarını da artırmaları gerekiyor ama zaten bu sorun ortadan kalktığında daha tempolu bir takım olacaklardır.

Hakan Balta’da bir sorun var, çok aksıyor. Fizik olarak, mental olarak hazır değil. Sol bekte büyük sorunlar yaşadı Galatasaray. Trabzonspor’da ise Colman sahanın yıldızıydı, her yerdeydi. Emeklerine yazık oldu gerçekten. Haftaya Galatasaray’ın işi zor. Kaybetmiş bir Fenerbahçe, daha hırslı olacaktır. Eğer onlara karşı da basit ve yavaş oynarlarsa ortaya değişik sonuçlar çıkabilir.

18 Ekim 2009 Pazar

İnandık: Galatasaray-4-3-Trabzonspor.


Ankaragücü maçında bu kadar gerilmemiştim.
  • 7 haftadır durmaksızın oynayan Mustafa Sarp ve milli maçtan gelen Ayhan maçın 'yorgun' isimleriydi. Yine de iyi oynadılar, ilk yarı ikisi de iyiydi. Ayhan ikinci yarıya kötü başladı, golde hatası vardı. ''Mal Ayhan'' dedim.
  • Mustafa'nın Trabzonluyu düşürdüğü pozisyon bence penaltıydı. Hakem taraflı bir görüntü çizmese de başarısızdı, kötü bir yönetim gösterdi.
  • Arda için iyi zamanlar değil. İkinci yarının ortalarından sonra çok kötü oynadı. Kendine gelmesi lazım, yoksa sen kaptan da olsan, 10 numara da olsan, Arda da olsan, kulübe yolu görünür.
  • Güvendiğim dağ olan Hakan Balta da ikinci yarıdan sonra durdu. Kademelere en iyi giren Hakan, olması gereken zamanda, olması gereken yerde değildi. Şaşırdım.
  • Keita standardından asla kopmuyor, bugün de göz doldurdu, ama pasları ve son vuruşları yerinde değildi.
  • Baros iyi bir toparlanma sürecinde. Eskisinden farklı olarak mücadeleye giriyor, topa sahip olmayı istiyor. Kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonları da değerlendirebilse çok güzel olacak.


  • Sakatlıktan çıkan Gökhan beklediğimden iyiydi. Servet de işini iyi yapan bir futbolcu, ama attığı golden sonra lakayt oynamaya başladı ve birkaç kez adamını kaçırdı.
  • Takımın en savaşkan futbolcusu Sabri. Asla yorulmadan her topa koşuyor, almak için elinden geleni yapıyor. Ve görünüşe göre tüm hayatını merdivenlerde bırakıyor. Tekmeye kafa atacak özveride. Herkes bu adamla alay ediyor ama Galatasaray ruhu Sabri'dir.
  • Colman'ın attığı gol çok şıktı. Leo Franco'nun hatası da olsa iyi goldü.
  • Aydın hala yokları oynuyor.
  • 60-70'ten sonra bir Baros-Nonda değişikliği arıyor gözlerimiz. İşin garibi Baros'un gözleri de arıyor.
  • Şimdi çubuklu tosunlarla puan farkımız ikiye düştü, haftaya da yıllar sonra güzel bir deplasman galibiyeti alıp koltuğumuza şöyle bir kurulsak keşke.

Ki zaten, biz Kadıköy'de Fener'i yeniyor diye sevmedik ki ulan!..

17 Ekim 2009 Cumartesi

Başarısızlık Mutluluğumuz Oldu
Milli Takım, Ermenistan maçı ile birlikte Dünya Kupası 2010 Avrupa Elemeleri'ni noktaladı. Ne yazık ki yazın futbol şöleni yaşanacak ama Milli Takım Dünya Kupası'nda olmayacak. Dünya Kupaları'na niye bu kadar uzağız. En son 2002'de gittik, üçüncü olduk; ama 2006'da yoktuk 2010'da da yokuz. Yazık değil mi, futbolu çok seven bu millete... Bunun sorumlusu sadece Fatih Terim mi? Hayır tabii ki değil. Futbolcular da biraz düşünmeli bu kadar istikrarsız olmaya hakları var mı... Her şey bittikten sonra gol atıp, hocana gitmeyeceksin.Milli Takım, Dünya Kupası'na gidemedi ve baş sorumlu her zamanki gibi en ufak başarısızlıkta teknik adam oluyor. Artık bundan kurtulmamız gerek. Yoksa "biz ekol olacağız" diyemeyiz . İstikrarı yakalamak için başarısız da olsan hocanla devem edeceksin. Elbet istikrarı yakalayacaksındır.Başta Ferguson olmak üzere birçok örnek vermekten bıkmış durumda değil miyiz acaba? Ersun Yanal yönetimindeki Milli Takım çok iyi sonuçlar alıyordu. Güzel de oyun oynuyordu. Sonra birden ortaya çıkan Hakan Şükür sorunu ve gelen kötü sonuçlar Ersun Yanal'ın Milli Takım'dan kopmasına neden oldu. Orda da istikrarı sağlayamamıştık. Bu günlerde hocanın ayrılması ile birlikte basında öne çıkan isimler var. Kim bunlar; Ertuğrul Sağlam, Hakan Şükür, Bülent Uygun ve Şenol Güneş hangisi gelse Milli Takım Fatih Terim'in elindekinden iyi olmayacak. Federasyonun düşündüğü yabancı hoca, Türk teknik adamlara göre belki daha iyi bir çözüm ama bu saatte kimi bulacaksın da getireceksin. Ünlü bir hocayı da getiremiyorsan, sırf yabancı hoca olsun mantığı ile Milli Takım'ın başına adam geçiremezsin. Yeni gelecek yabancı hocanın Milli Takım'ı çözmesi de hemen olacak iş değil. Bu süreçte çok sıkıntılı zamanlar yaşanabilir. Bizim yapımız bunu kaldıracak durumda değil. Yani kısacası Terim'in gitmesi bir çözüm değil, aslında çözümsüzlük.Fatih Terim'in düşmanları olabilir ama başkalarının başarısızlığı ile sevinen insanlar olduğu sürece genelde başarısızlığa mahkumuz demektir. Artık başkalarının başarısızlığında zafer kazanmış gibi sevineceğimize, biz başarı kazanmak için ortaya somut bir şeyler koymalıyız. Fatih Terim'in ortaya koyduğu bir sürü somut şey vardı. UEFA Kupası, Avrupa'da Fiorentina ve Milan gibi köklü kulüplerin başına geçmesi (adamı bu takımların başına boşuna geçirmezler) ve Milli Takım ile yaşadığı başarılar. Terim'in başarısızlığa hakkı var ama onun başarısızlığından mutlu olanlar acaba hayatlarında ne gibi başarılara imza attılar. Başarısız insanlar, başkalarının başarısızlığına sevinir. Başarı geldi mi, herkesin suratı güler, o mutluluğu paylaşır, önemli olan kötü günde ne yaptığındır. Görüyorum ki kötü günde çoğumuz düşene bir tekmede ben vurim diyor. Ne zaman başarılı oluruz derseniz... Bu gidişle... Kim mi gelsin? Bu soruya yanıt hem çok kolay hem de çok zor diyebileceğim şudur ki Fatih Terim gibi bir hocanın bu ülkede kredisi yoksa Rıdvan Dilmen'in Bülent Uygun'un Abdullah Avcı'nın ve diğer adı geçenlerin hiç kredisi yok...

İçimizden Biri: Orhun.

Bloga yeni bir arkadaş katıldı. Blogun konu yelpazesini genişleteceğine ve objektif yorumlarıyla yeni bir soluk getireceğine inanıyorum.
''Bundan böyle futbol adına yazılması gereken tüm doğruları, kapasitem doğrultusundaki düşüncelerimi, okuyucularla paylaşabilmek için hazırım. Burada diğer bloglarda olduğu gibi her takımdan yazmayacağım. Bloga sarı-kırmızı renklerin hakim olması bu kararımda etkili olmuştur. Umarım bu bu blogdan, sizlere önemli katkılar sağlayacak yorumlar yaparız.''

Hayırlı olsun.

Değerlendirilmeyen Yetenekler.


2000lerin ilk on yıllık dilimi de öyle böyle geldi ve geçiyor.. Bu yıllar içinde Galatasaray, biri altı haftalık geçici görevli Cevat Güler olmak üzere tam dokuz hocayla çalıştı, dört başkan gördü.
Bunları basitçe ayırayım dedim, 2000-2002 arası Lucescu dönemini ayrı tuttum, o kadroyu 90lardan saydım.
Fatih Terim-Hagi zamanları pek başarılı dönemler değildi. Terim zamanında çok topçu geldi, gitti, çok hatalar yapıldı, Galatasaray -bildiğim kadarıyla- daha önce hiç 13. olmamıştı. Hagi'nin dönemi ise daha iyiydi elbette. Concecaio gibi, Saidou gibi, Song gibi, Tomas gibi iyi hatırladığım, Necati gibi an azından iyi hatırlamak istediğim topçular o dönem geldi. Franck Ribery isminde bir futbolcu izledik, Fenerbahçe'yi 5 golle yendik, Türkiye Kupası'nı aldık.
Ardından gelen Alman Ekolü. Galatasatay'da her zaman bir Alman Ekolü vardı fakat 2005-2008 arası bu olay doruğa çıktı. Gerets'le ufaktan başladı ve Feldkamp-Skibbe yıllarında kulübün futbol kanadı iyice almanlaştı.
Bence baştan belliydi bu aşının tutmayacağı. Bu sezonlarda da şampiyonluk yaşadık ama yine de Galatasaray özlediğimiz 96-00 Galatasaray'ı olmadı hiç.
Bu yıllarda yardımcı antrenörler de Ümit Davala, Erdal Keser, Reinhard Stumpf gibi alman orjinli/ekolünü benimsemiş isimlerdi.
Bülent Hoca dönemini de buraya kattım çünkü Bülent Korkmaz'ın Michael Skibbe'den tek farkı Hasan Şaş ve Ümit Karan ısrarıydı.
Ve günümüz, Alman ekolünden Turuncu ekole, hatta özele indirgeyelim, Rijkaard felsefesine geçiş. İyi başladı. Fakat elbette uzun yıllar aynı mantaliteyle yönetilen takımın yeni düzene geçişi sancılı olacak.
* * *
Aklıma takılan isimler var bu yıllarda, gelen oynamayan, oynayıp verim alınamayan, verim alınmasına rağmen takıma ısınamayan, takıma ısınmasına rağmen gönderilen..
Muhammed Sarr'lardan, Klodian Duro'lardan Fatih Terim'in deneysel transferlerinden bahsetmek dahi istemiyorum burada, ki onlar başka yazıların konuları. (bkz: unutulan)
Feldkamp'ın da amacı belli olmayan transferleri oldu Gerets zamanında bir eski bir de yeni Okan gelmişti, şu gün yolda görsem tanımayacağım Ahmed Barusso geldi, manevi oğlusu Ismael Bouzid geldi. Carrusca geldi, iyiydi de, fakat sonra ısınamadı/sevmedi/sevilmedi, gitti. Üstüne üstlük bu takımdan Tolga Seyhan gibi bir adam ekmek yedi.
Ve de altyapıdan yetişip, sonra da kaybolup giden birçok isim var, Arda Turan-Uğur Uçar yaşlarında. Mülayim, Cafercan, Zafer gibi.
Ama bu isimlerden birine bir parantez açmak istiyorum.
Galatasaray'da Hakan Ünsal-Ergün Penbe ikilisinin misyonu tamamlandıktan sonra bir süre, Volkan Yaman'a kadar bir sol bek sıkıntısı oldu. Orhan Ak stoper bozmasıydı. Ve o günlerde Aydın Yılmaz'la beraber altyapıdan bir oyuncumuz a takıma çıktı, Ferhat Öztorun.
Ferhat sağlamdı, 17-18 yaşlarında bir futbolcu için çok güzel performanslar sergiliyordu, lakin bir maç oldu, ligin son maçlarından biri, şampiyonluk yolunda, yoldaki rakibimizle. 4-0 yenildik Fenerbahçe'ye ve Ferhat o maçta kötüydü. O denli ağır bir maçta Ferhat'ı oynatmak doğru mudur, yanlış mıdır tartışılası bir konu ama tartışılmayan bir gerçek var ki, Ferhat o maçtan sonra hızlı bir düşüşe geçti ve kayboldu. Daha sonra bir sezon kirada bir takımda oynadı, şimdi Trabzon'da.

* * *
Geçen sezon genç bir isim katıldı kadroya, gerçi çok genç değildi ama çocuk gibi suratı vardı, genç oyuncu havasındaydı hala. 1985 doğumlu Ferdi Elmas Türk futbolunda bugüne kadar rastlamadığım tarzda bir futbolcuydu. Wingerdı. Orta sahanın solunda oynamıyordu. Forvet üçlüsünün solu topçusuydu. Arda gibi düz hücum fubolcusu değil, Aydın gibi orta sahanın sağı/solu değildi. Harry Kewell'ın mevkidaşıydı. Yetenekliydi, yaratıcıydı. Kondüsyon eksikliğinin had safhada olduğu doğruydu, güçsüzdü. Ama üstüne düşülürse önemli bir futbolcu olurdu Ferdi'den. Üstelik bu sezonki 4-3-3 sisteminde, ileri üçlünün solu için biçilmiş kaftandı. Ama geçen sezon hiçbir maçta oynamadı, çoğu maçta kadroya giremedi. Böylelikle 23 yaşında bir futbolcunun bir yılı çalınmış oldu.

* * *
Tamamen kaybolmamış ama kaybedilme yolunda olan futbolcular da var, gözümüzün önünde.
Geçen sezon başında Alparslan Erdem ve Serkan Kurtuluş takıma katıldı. Performansları hiçbir zaman çok kişinin beklediği düzeyde olmadı ama bu düşük performanslar da maç eksiğinden kaynaklanıyordu. Önünde Hakan Balta ve Volkan Yaman olan Alparslan forma şansı bulamadı, Serkan ise geçen sezon boyu sorun yaşanan sağ bekte hiç düşünülmedi. Sabri'nin sakatlığında sağ bekte oynayan Linderoth da, Hasan Şaş da, Barış da uzun süreli sakatlıklar yaşadı. Ama Serkan hiç düşünmedi Skibbe amcam. Bu sezon da, ikisi de kadroya giremiyor yine. Volkan Yaman gönderildi, Alparslan 18'e giremiyor. Caner Erkin'in ilk onbirde oynadığı Galatasaray'da Volkan Yaman'ın takımdan gönderilmesi Alparslan Erdem'in 18e girememesi çok ilginç.

* * *
Ve son kaybedilme yolunda olan yetenekli gencimiz, Serdar Eylik. Ferdi gibi, left winger oynayan Serdar, Tobol maçından sonra kadroya giremedi. Üstelik görünüşe göre kondüsyon eksikliği de yoktu. Genç, yetenekli, zeki, yaratıcı ve güçlü bir futbolcunun kadroya girememesi de çok ilginç. İzlediğim Serdar'da büyük topçu olmak için gerekli her şey vardı.

13 Ekim 2009 Salı

Hell Yeah.

Sevgilimden dün ayrıldım, dedi CİMBOM'u seçtin..
Buluşacaktık seninle ama sen maça gittin..
İnkar etme artık bunu, onu benden çok sevdin.
Sevgililer günü otobüsteydin..
Kusura bakma sevgilim, evet CİMBOM'u seçtim..
Onun uğrunda her şeyi, gençliğimi feda ettim.
Sevgililer gününde de, CİMBOM'un peşindeydim.
GALATASARAY benim vazgeçilmezim..
Artık bunu biliyorsun, ve şimdi gidiyorsun. Ne diyeyim ki sevgilim senin canın sağ olsun..
Şimdi benim tek isteğim, CİMBOM Şampiyon olsun.
Kadıköy'de bu sene fenere koysun..

10 Ekim 2009 Cumartesi

Nerde Bu Adam?

2007'de gelmişti, forvet gibi, forvet arkası gibi oynuyordu.
Gençti, hırslıydı, çok koşuyordu, küçük hesaplara girmiyordu.
Sakat dendi, formsuz dendi, gidecek dendi.
Uzun zamandır ortada yok, ilk on sekizde değil tribünde bile yok.
Takım posterinde bile yok.
Yok.

Serkan Çalık.

4 Ekim 2009 Pazar

Yürüyoruz Sessiz Ve Kederli: Ankaragücü-3-0-Galatasaray.


  • Volkan Yaman'ın gitmesi taraftarı değilim demiştim. Geçen günler de bu söylemimde ne kadar haklı olduğumu gösteriyor. Bugün Caner'in arkasını Arda ve Hakan, ikisi toplayamadı. Öyle böyle hatalar değil. Sinir bozucu. Transfer teklifinin yapıldığı güne lanet ettim. Kazma Caner'in 11 başladığı maçta neden Alparslan Erdem'in süre alamadığını, ya da bir ön liberonun, bir Harry Kewell'ın stopere geçip, sol bekin Hakan Balta'yla doldurulmadığını biri bana açıklasın istiyorum. Çok istiyorum bunu.
  • Uzun yıllardır stoperlerimiz hep iyi oldu. Almaguerler, Tamaslar, Ismael Bouzidler gelmedi mi, geldi. Ama uzun süreler alan stoperlerimiz her zaman tecrübeli ve profesyoneldiler. Bugün de, her ne kadar biri başka bir mevkiden devşirilme olsa da stoperlerimiz iyiydi. Fakat gerek kendi saçmalıkları, gerekse başkalarının hataları savunmanın göbeğinde açık vermemize yetti. Hakan Caner'in arkasını toplayayım derken deplase oldu, Caner'e yapışık oynamak zorunda kaldı. Servet de gol sevdası yüzünden hiçbir zaman olması gereken yerde değildi, bir baktık Servet kornere gitmiş, kafa topuna gitmiş, dönememiş; bir baktık Servet rakip ceza sahasının gerisinde çalım atmaya çalışıyor. Bu görüntüler başlarda keyifliydi, ama bu çabalar sonuç vermeyince, üstelik de defanstaki dengeyi bozunca iyice çekilmez hale geldi. Hakan Caner'in hatalarını, Servet de kendi hatalarını tecrübeyle kapatmaya çalıştı.
  • Aydın 6-0 biten Netanya maçından sonra hızlı bir düşüşe girmişti. Bugün, o maçtan sonraki maçlardaki kadar kötü değildi ama yine beklediğim ve istediğim form düzeyine çıkamadı. Çok sert müdehalelerle karşılaştı, üstelik hakem de Ankaragücü'ne çok ''hoşgörülü'' (!) olunca gerginliğin ve sakatlığının da etkisiyle zayıf bir tablo çizdi. Son bölümlerde de oyundan çıkmak istediğini söyledi.
  • Peki acaba, neden kadroda A takım için yanıp tutuşan bir Serdar Eylik varken iki haftadır formsuz olan Harry Kewell'da ısrar edilir? Harry Kewell elbet bugün olmazsa yarın gerekli form düzeyine çıkacaktır, profesyoneldir. Ama arkada genç kan Serdar bekliyor, ligde süre alamıyor. Yazıktır. Yenileceksek de gençlerle yenilelim.
  • Bugüne kadar Rijkaard'ın sistemine sahip çıkanlardan biri bendim. Rıdvan Dilmen B planı falan şeklinde saçmalarken her fırsatta öyle düşünmediğimi, maçı kazananın futbolcu, kupayı kazandıranın sistem olduğunu söyledim. Ama sonuçta futbol bu, her maç, her dakika aynı top oynanacak diye bir şey yok. Maçı çevirmek için çift santrfora dönülebilirdi. hiç olmadı Servet oyundan çıkarılıp 3-6-1'e dönülebilirdi. Kendisi savunmaya pek yardımcı değildi nitekim. Ama Rijkaard amcanın bir bildiği vardır elbet diyerek kendimi avutmaya devam ediyorum, onun da 47. yaşı kutlu olsun.
  • Demek ki kadro derinliği falan hepsi yalanmış, uyutulmuşuz. Aynı anda 2 as+1 önemli yedek sakat olunca hemen dağılacakmışız. Keita, Gökhan Zan ve Emre Aşık'ın ne denli gerekli olduğunu gördük. Ayrıca yönetimin transferlerde %100 başarılı olamayağını, Caner Erkin gibi topçuları da alabileceğini gördük. Volkan Yaman'ın aslında bu takım için ne kadar önemli olduğunu anlamış olduk.
  • ''Bu da nazarlık olsun'', ''Bu maçtan sonra ayaklar yere basar'' derken sezonun ilk mağlubiyetini aldık, üstelik bizim için kümede kalması gereken Ankaragücü'ne karşı, üç farkla aldık. Umarım artık bazı taşlar yerine oturur.

Yürüyoruz Sessiz Ve Kederli,
Nevizade Geceleri..

1 Ekim 2009 Perşembe

Galatasaray-1-1-Strum Graz.


Hayretler içindeyim.
''Strum Graz yedek kulübesinde sevinç. Galatasaray bir Strum Graz bir.''
Diyecek hiçbir şey yok.

27 Eylül 2009 Pazar

Galatasaray-1-1-Eskişehirspor.


  • Uğur ters kanatta çok etkisiz. Olmuyor. Uğur 3 senedir 5 senedir A takımda, sol ayağı olmadığını biliyoruz. Hala sol ayağıyla orta yapmakta diretiyor. Her ortan mı olumsuz olur arkadaş, adın Uğur soyadın Uçar olmasa çok ağır konuşacağız sana. İlk 11'de sol bek oyuncusu varken sağ bek orjinli Uğur'u solda oynatmak çok mantıksız. Savunma hattında ters kanada çok karşıyım.
  • Nonda'nın 11 başlamasını hata olarak değerlendiriyorum. Çünkü Nonda'nın çok heyecanlı
    başlayan, heyecanlı başlatan bir yapısı var. 35. 40. dakikadan sonra sönüyor. Baros'la başlansa, Baros iyi işler yapamazsa Nonda girse, daha mantıklı olur gibi. Baros zaten bir şey yapamayacak, defansı yorduktan sonra Nonda yorgun defansa karşı girer, gollerini atar. Ki ilk yarıda attı da golünü.
  • Mustafa Sarp ve Mehmet Topal ikilisi aksamaya devam. Ayhan ya da Barış'tan en az bir tanesi değerlendirilmeli.
  • İlk yarıda yüzümüzü güldüren Sabri ikinci yarı çok bozuldu. Barış girsin istemedim değil. Ya da sola geçip Uğur'la yer değiştirme olabilirdi. Sabri solda Uğur'dan daha başarılı bir tablo çizdi geçtiğimiz maçlarda.

  • Serkan Kurtuluş'un yedek kulübesinde kendine yer bulamaması ilginç geliyor bana.
  • Aydın'ın 11'de başlayıp, sonradan girip maç kazandırdığını görmedik değil bugüne kadar, ilk aklıma gelen 2006'daki Konyaspor ve bu sezon başındaki ikinci Netanya maçları. Ama bu maç Aydın'ın girip çevireceği maç değildi. Elano'nun 1-1 giden maçta oyuna girmemesi çok şaşırtıcı oldu.
  • Maçın ilk yarısı çok güzeldi. Keyifli bir mücadele vardı. Eskişehir de çok iyi ve centilmen top oynuyordu. Ama kenar, giden takımı bozdu ikinci yarıda.
  • İkinci yarıda oyuna giren Serdar Özbayraktar* sağ açıkta Hakan ve Uğur'u darmadağın etti. Çok iyi topçu Serdar.
  • Kewell formsuz günler geçiriyor. Ama Kewell olduğu için töleransım var. İnşallah teknik ekip bir yandan kendisi bir yandan bu krediyi tüketmez.
  • Keita çok büyük topçu. Hem güçlü, hem tekniği yerinde hem de hırslı. Bu gün mücadelesi en çok sonuç getiren futbolcuydu. 3-4 pozisyonda bırakmadı, faul yaptırdı.
  • Aydın'ın maçı değildi. Hem takıma hem Aydın'a yazık oldu.
  • Gökhan Zan dönsün artık. Defansta yer değişiklikleri olmasın.
  • Zor maçtı, ne desem boş artık, yapacak bir şey yok. Sevgiler, önümüzdeki maçlara bakıcaz.

Önümüzde de üst üste Strum Graz ve Ankaragücü maçları var, işimiz zor. En büyük dileğim Kadıköy'de galibiyet.

22 Eylül 2009 Salı

Doğum Günün Kutlu Olsun, Mutlu Ol Senelerce.


Eylül 1978 Sydney.
Harold doğdu.

21 Eylül 2009 Pazartesi

Tanık Olunası: Kasımpaşa-1-3-Galatasaray.


Panathinaikos maçından sonra yazamadım, buna rahatsızlığım ve bloggera erişememek nedendi. Aceto da öyle demiş, ben de öyle düşünüyorum, birileri bir şeylerin okunmasını istemiyor. Çok açık.
Çok ilginç bir maçtı. Yılmaz Vural'ı tebrik etmek lazım. Galatasaray'ı iyi çözmüş, iyi kilitlemiş.
Fakat bunu gören Rijkaard, ikinci yarı oyunu kanatlara açtı ve oyuna Keita'yı alarak bu kilidi çözdü.
Yılmaz Hoca da bunu gördü ve Sancak'ı Keita'ya verdi ve her zaman pozitif enerji yayan Keita'nın sinirlerini gerdi. Sinirlendirdi. Aynı Kasımpaşalılar sinirlenmeye müsait Emre'nin üstüne de oynadı.
Galatasaray'ın bir golünü Kasımpaşalı futbolcu elle kesti.
Ofsayt olmadığını düşündüğüm bir golümüz verilmedi.
Gole giden Harry Kewell'ın düşürüldüğü pozisyonda Kasımpaşalı oyuncuya kırmızı kart çıkmadı.
Kaleci Tolga Kasımpaşalı defans oyuncusunun pasını elle kontrol ettiğinde endirek vuruşumuz verilmedi.
Ama bunlar Galatasaray'a yetmedi. Galatasaray'ı yenmek öyle kolay değil.
İkinci yarıda oyuna giren Keita ve Shabani Nonda oyunun kaderini değiştirdi ve Galatasaray 1-0'dan 1-3'e çevirdi. Nonda hat-trick yaptı.
* * *
- Caner arkada çok az top geçirdi ama bir pası da doğru yere gitmedi. Winger back oynayacaksa pas yapmayı öğrensin, full back oynayacaksa, Uğur daha iyi oynuyor.
- Mustafa ve Mehmet'in skora etki edecek bir hatası olmadı ama top geçirdiler ve pas hataları yaptılar. Dinlenme zamanları gelmiş diye düşünüyorum, Ayhan ve Barış otayı gayet iyi doldurur.
- Keita'yı ilk defa sinirli gördüm. Ben de sinirlendim. Ama iyiydi. Gayet iyiydi. İlk golü çok iyi hazırladı. Sağ çizgiden içeri katetti, yaklaştı, verkaca girdi, asistini yaptı. Nonda da zekasını kullandı ve golünü attı. Africa Power.
- Nonda çok güzel işler yaptı.
- Elano aslında bugüne kadar gösterdiği performansın üzerine çıktı ama Yılmaz Hoca'nın taktiği onu silmeye yönelikti.
- Kewell tutuktu. Birkaç maçtır da tututktu. Ama tutuk hali bile iyi. Hata yapsa da bir şey diyemiyorum be, in Harry I trust.
- Azar Karadaş'ı bitiremedik bir. Golünü atacaktı adam. Emre'yle çok diyalog halindeydi, Emre sonunda kıracaktı bileğini, iyi ki kavga çıkmadı.
- Önemli bir maçtı, antrenörlük için, futbolculuk için, hakemlik için ders niteliğindeydi. Taraftarın sinirini yıpratan bir maçtı. Ama tanık olunası bir maçtı.

Sarı-Kırmızıyla kalın.

12 Eylül 2009 Cumartesi

Galatasaray-3-0-Beşiktaş.


Ne diyebilirim ki ben bu Galatasaray'a elbette çok iyiydi, elbette çok daha iyi olabilirdi.
  • Sahada harika bir Sabri Sarıoğlu vardı. Hayatının maçını çıkardı, gerçi Sabri artık standardının üstüne çıkıyor çokça, her maça hayatının maçı dememek lazım.
  • Arda'nın ortası ve Mustafa'nın kafası çok iyiydi, ha keza Elano-Kewell-Baros imzalı üçüncü gol de öyle.
  • Galatasaray'ın kurduğu takım rüya gibi, Brezilya milli takımında 11 oynayan, iyi oynayan, asist yapan futbolcu kulübede. Çok ilginç gerçekten, müthiş.

  • Rüştü çok hatalar yaptı, Rüştü klasında ve tecrübesinde bir kaleciye yakışmadı. Benim Fenerbahçe formasıyla izlediğim tek adamdı Rüştü, Beşiktaş forması yakışmadı. Onun dışında hiçbir Fenerbahçeliye; hiçbir forma, hiçbir renk yakışmaz bence. İnsan sıfatı bile yakışmaz.
  • Mustafa Sarp ve Mehmet Topal'ı beğenmedim, ikinci yarıda oyuna giren Barış iyiydi.
  • Keita inanılmaz bir futbolu bence, öyle fiziğe öyle teknik, $ahane.
  • Maça dair hoşuma gitmeyen tek şey Hakan'ın sakatlanması oldu, son zamanların en formda futbolcusu Hakan zira. Fakat böylelikle yeni transfer Caner'i izlemiş olduk. Tribün eski fenerli Caner'i benimseyebilecek mi bakalım, eskiden Fenerbahçe taraftarı olduğunu söylemiş Caner.
  • Baros'a çok bok attım ama Selamon'un dediği çıktı ve milli takımda harikalar yaratan Milan'ın kendine güveni geldi, topa vurmaya başladı, vurduğunu atmaya başladı. Ne de güzel oldu.

    This11 düzeltmiş, görselleri alabiliyorum artık. Sevgiler, sarı-kırmızıyla kalmanız dileğiyle..

      9 Eylül 2009 Çarşamba

      Derbiye Üç Var.

      Sezonun ilk derbisi geliyor. Beşiktaş seneye kötü başladı ama geçen sezon yaptığı dubleden gelen bir kendine güven hakim, hem takıma hem taraftara.
      Forumları gezmedim, gezmeyeceğim de. Biliyorum Galatasaray favori gösteriliyor. Koyu Beşiktaşlı arkadaşım, ''İddaa oynamadım, biliyorum, Galatasaray alacak.'' dedi.
      Ben de üç-beş bir şey biliyorsam favoriler derbiye 1-0 mağlup başlar.
      Ama korkutmuyor bunlar beni, kadroya, ruha, motivasyona, teknik ekibe, tribüne güveniyorum.
      Her şey güzel olacak.
      Hem biz, Sami Yen'de Beşiktaş'ı yeniyor diye sevmedik ki ulan!..

      2 Eylül 2009 Çarşamba

      Galatasaraylılık Böyle Bir Şey #2: Aslan Yeleli Işıl.


      ''Sezon başında ben, 'Sürünsem de Fener'e gitmem.' demiştim, bir rakam söylememiştim. Ben Galatasaraylı doğdum, Galatasaraylı yaşıyorum ve Galatasaraylı öleceğim. Bu benim hayat tarzım, bu benim inancım, Galatasaray'a inanıyorum ben. Fenerbahçe'ye sürünsem de girmem dedim, zaten ben bu konuyu geçen yaz çok net bir şekilde kapattım. Bir milyon dolar, beş milyon dolar, bunlar benim için hiç önemli şeyler değiller. Ben Galatasaray için buradayım.''

      http://www.facebook.com/video/video.php?v=62073137569&ref=mf

      1 Eylül 2009 Salı

      31 Ağustos 2009 Pazartesi

      Ankaraspor-0-2-Galatasaray.

      Öncelikle, müsadenizle this11.com sitesine siktirlerimi iletmek istiyorum. Artık hesabım mı hacklenmiş, ne olmulşsa hesabımda milyon tane takım görünüyor, bu milyon takımın da yarısı fenevbahçe-beşiktaş. O yüzden sahadaki dizilişi resim olarak veremiyorum.
      Bugün kalede Leo Franco, savunmada Hakan-Servet-Emre-Sabri, önlerinde Mustafa Sarp ve Mehmet Topal, ilerde Arda, Elano, Keita ve Baros'la oynadık.
      İkinci yarıda Elano yerine Kewell, Keita yerine Aydın, Baros yerine Nonda girdi.
      Gollerde de sonradan giren oyuncular vardı. Arda'nın ortasına Kewell yükseldi, golünü attı, Nonda kaleciyle karşı karşıya pozisyonda topu ağlarla buluşturdu.
      65. 70. dakikalara kadar beni çıldırtan ikili Mehmet Topal ve Baros oldu.
      Mehmet çok top geçirdi, aslında genel olarak orta saha çok top geçirdi. Ama belli bir standardı var tabi, herhangi bir ön liberodan daha iyi. Çok daha iyi olabilir o ayrı mevzu.
      Baros ise bildiğimiz Baros'tu. Baros'un bu halleri bana 2006 yılındaki Hakan Şükür'ü anımsatıyor.
      ''Baros forvetse kalecinin karşısında topa vursun, gol atsın.'' demiştim. İkinci yarının ortasında yerine giren forvet Nonda bunu yaptı. Forvetsen forvetliğini bileceksin arkadaş.
      -Yayından önce gelen edit: Rıdvan-Güntekin ikilisi Nonda'yı maçın fark yaratan futbolcusu seçti.-
      Elano henüz hazır değil. Eime kadar da hazır olacağını düşünmüyorum. Ama über yetenekli bir futbolcu olduğu için skora doğrudan etki edebilme potansiyeli var, değerlendirilsin.
      Leo Franco çok kritik kurtarışlar yaptı. Hakikaten kaleye gereken kan Leo imiş.
      Elano için söylediklerim Aydın için de geçerli. Büyük bir kondüsyon eksikliği var. Gücü yerine gelse süper olacak.. Ama Keita'yı kesemez. Bu kondüsyonla kesmesin de zaten.
      Bu dediklerimden sonra Baros'u sevmediğim anlaşılabilir. Öyle değil. Hatta sempatik bile bulurum, ama şu anki görüntüde Nonda için iyi bir yedek olabilir anca, ilerisi yok.
      Hakan Balta'yı ilk defa böyle gördüm. Çok kontrolsüz çıktı ileri, defansın solunda açık verdi. Caner'e mi içerlemiş nedir.. :)
      Galatasaray önceden 70. dakikaya kadar ha oldu ha olacak dedirtirdi.. Sonra da puan kaybıyla boynu bükük, ''mıdığı gırık'' ayrılırdık maçtan.. Bugün 70'e kadar sinirim bozuldu.. Ama sonra Kewell ve Nonda girdi ve dünyanın en mutlu insanı oldum. İşte büyük takımın farkı.
      Bu arada bütün maç fotolarını Chao Grey'den çalıyorum lan..
      Galatasaray'ın galibiyetinin getirdiği derin mutluluk ve this11'in getirdiği derin sinirle, içimde fırtınalar koparken hepinize iyi akşamlar diyorum. Her şey Galatasaray için.



      Zaten aşklar hep yalan dolan,
      Sonu hep acı hüsran..
      Bize her sevdadan geriye kalan,
      Sadece G A L A T A S A R A Y . .

      Caner Erkin..


      Galatasaray'da..

      27 Ağustos 2009 Perşembe

      Levadia Tallinn-1-1-Galatasaray.



      Bugünkü Galatasaray hakkında uzun cümleler kurmak istemiyorum. Galatasaray sahada kötüydü.
      Estonya'ya gezmeye gidilmiş, iyi gezilmiş, akşam da gitmeden bir halı saha organizasyonu yapılmış gibiydi.
      Frank Rijkaard'ın herkesi ters kanatta oynatma merakını anlayabilmiş değilim. Sağbek Sabri sola geçti, sağ açık Aydın sola, sol açık Serdar sağa geçti. Bir ilginçlik hakimdi.
      Hakan Balta'nın sakatlandığı günlerde Volkan Yaman takımdan gönderildi. Ve tabi Alparslan da yetersiz kalıyor. Geçen sene de aynı yönetim stoperlerin sakatlandığı hafta Meira'yı göndermişti..
      Sahada beni oyunuyla tatmin eden sadece Nonda vardı.
      Ne diyeyim, bu yönetimin bu hocaların bir bildiği vardır herhalde..
      Sevgiler.

      Levadia Tallinn #2

      21:00 itibariyle Tallinn'de rövanş maçı var, Aykut, Kewell, Gökhan, Ayhan, Keita, Baros, Uğur, Hakan Balta kadroda yok.
      Hadi bakalım..

      Bir Volkan Yaman Vardı..


      Volkan Yaman Eskişehirspor'da..
      Volkan'ı nasıl bilirdiniz?..
      Ben iyi bilirdim.
      * * *
      Bundan yıllar sonra çocuğuma bugünlerin Galatasaray'ını anlatırken Volkan'ın da sözü geçecek, ''Milli Takım'da parladı, hızlı bindirmeleri, isabetli ortaları, frikik becerisi birkaç maç formayı kapmasını sağladı, ertesi sezon Galatasaray'a geldi. İlk maçlarında yüksek bir performans gösterdi. Hatta ilk dört frikik denemesinden üçü gol oldu. Daha sonra formayı Hakan Balta'ya kaptırdı, sonra gel zaman git zaman kulübeye bile giremez oldu, tribüne yollandı, sonra da sessiz sedasız gönderildi, işin garibi mevkisindeki üçüncü alternatif de kadroya giremiyordu, Hakan sakatlanınca sağbek futbolcuyu solbek'e devşiriyorduk..'' diyeceğim.
      * * *
      Volkan neden gitti?..
      Tek mantıklı cevap ''Rijkaard'ın oyun sisteminde yeri yoktu.'' olabilir, tatmin edici bir cevap olup olmadığı tartışılır.
      Güle güle Volkan Yaman..

      23 Ağustos 2009 Pazar

      Süpersiniz: Galatasaray-4-1-Kayserispor.

      Sami Yen'de yine keyif veren bir Galatasaray vardı bu akşam. Morlar da nebçim yakışmış aslanlara..

      • Yüzyılın Sabri'si sahadaydı. İyiydi.
      • Servet her zamanki gibi standartların üstündeydi ama bugün gününde değildi. Servet büyük topçu, gününde olmasa bile ortalama bir stoperden iyidir.
      • Keita çok büyük topçu.
      • Aydın'ın fiziki gücü hala yetersiz. Ama sezon başından beri çok büyük bir çıkış yakaladı. Rijkaard'ın etkisini görüyoruz.
      • Hakan Balta oyundan çıktıktan sonra yerine Uğur girdi. Ters kanatta oldukça iyiydi. Fakat yedek kulübesinde Volkan Yaman ve Alparslan Erdem'in olmaması bana neden? dedirtti. Eskiden Fenerbahçe'de böyle bir Ümit Özat vardı. Sol ayaksız sol bek deniyordu, alay konusuydu. Uğur'a da öyle dedirtmemek lazım. Volkan gönderilecekse eğer Alparslan değerlendirlmeli, ama gönderilmesi tarftarı değilim, severim.
      • Elano'nun golü muhteşemdi.
      • Keita çok büyük topçu.
      • Bu takımda Kewell, Keita, Arda, Elano ve Aydın'ın birlikte oynadığını düşünün. Şöyle içten bir şekilde gülümseyin.
      • Artık Baros gitmeli. Bu kadar netim. Hala üç beş kuruş para ederken gitmeli. Nonda toparlandıysa Nonda, yok toparlanmadıysa yeni takviyeyle yeri doldurulmalı. Takımda tek sırıtan Baros'tu.
      • İlk maçlarda kafayla goller atan bir topçumuz vardı, adını, simasını hatırlıyor musunuz? Aldığım bir duyuma göre Barış'ın geçen maç 18'e girememesi, bugün yedek olmasının nedeni oyundan çıktıktan sonra atar yapıp Rijkaard'ın elini sıkmamasıymış. Kulübede bile dışlanmış görünüyordu, keşke olmasa böyle şeyler..
      • Galatasaray son maçlarda 4 golün altına düşmüyor, Allah nazarlardan saklasın.. Rakipler zayıftı deniyor, ben buna Servet'in cümlesiyle yanıt vermek istiyorum; ''Bence Kayserispor gayet ciddi bir rakip.''
      • Son olarak, Keita çok büyük topçu.

      Edit: Rıdvan Dilmen'den çok güzel bir laf geldi: ''Milli takım Fatih Terim'e verilmiş, Fatih Hoca Servet'le Gökhan'ı oynatıyorsa, Frank Rijkaard Servet'le Gökhan'ı oynatıyorsa tartışacak bir şey yoktur.''
      Bitmiştir.

      Galatasaray-5-0-Levadia Tallin.

      Maçtan sonra çeşitli nedenlerle yazamadım, ben yazana kadar ya yazı yazan yazdı, ahkamını kesen kesti.

      Bunu da sadece tarihe bir not düşmek amacıyla yazıyorum, günün maçı, 21:00 Galatasaray-Kayserispor. Kaçırmayın.
       
      Winger Back Blog! - Geyik Yapabilen Antiholiganist Futbol Blogu. - 2009 - 2013. | Bütün Haklarını Sami Yen'e Gömdüm.